Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 



SAYFA:12/ 111-120

111-İSTANBUL GAZELİ - SEFA KAPLAN

gecedir kandillerden mevsime eylül düşer
bir gül tenhalaşırken kıbleme bin gül düşer

ömrüm kuşatmalarında beyhude bir intihar
acılar yaylım ateş-vurulur bülbül düşer

alkol girdaplarında direniriz yine de
bir damla gözyaşıdır mektuplarda pul düşer

mezarlık boylarında panayır ve sirklerde
ölüme zengin giren dirime yoksul düşer

tedirginliği vaktin üretirken kendini
gecedir tabutumdan hâlâ İstanbul düşer


AY İSTANBUL İÇİN AĞLADI-FERHAN KARA

İstanbul'um bu gece çok sessiz,
Eşsiz yansıması yok mavi gözlerinde ayın,
Ay yansıyacak yer görememiş puslu gözlerinde,
Ay İstanbul'a karşılıksız Aşık olmuş.

Yaşamak mıymış ay için İstanbul ölmek mi?
Her gece onun için doğar onun için ağlar,
Bilmez İstanbul bunun bir aşk olduğunu,
Ay İstanbul İçin ağladı bu gece.

Ay İstanbul için bir başka doğdu
Artık haykırdı aşkını Kız Kulesinden başlayarak,
İstanbul için yaşayanlar sokaklara döküldü
Kimi el ele kimi gözgöze dinlediler Ay'ı
Bu aşk için gülümsedi insanlar.

İstanbul bir aşktır...

 

İSTANBULA KAR YAĞIYORDU - İBRAHİM SADRİ

Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Kömür yanıyordu sobalarda
Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..
Bir de biz oluyorduk
Ölümüne üşüyorduk ha
Yalan yok polisler de üşüyordu

On altı yaşındaydım..
Her şeyi bükecek bileğim vardı
On altı yaşındaydım

Aslan gibi ortadaydım
Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına
Senin için şiirler,
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok

Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..

Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,
Kocaman laflar ediyorum
Marşlar biliyordum,
Kitaplar okuyordum.
Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan
Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.
Bak
İstanbul’u seviyordum
Seni seviyordum
Dualar öğreniyordum
Meydanlarda toplanıp bağırıyordum
Herkes gibiydim,
Herkes kadar cesur..
Herkes kadar korkak
Herkes kadar filinta delikanlı
Ve herkes kadar buralı..

Yetmiş dokuzun kışıydı,
Sertti, soğuktu
İstanbul’a kar yağıyordu..
Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..
Haliç’ in arkasında toplanıyorduk
Gece adamı içine çekiyordu
Biz geceyi içimize çekiyorduk..
En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları
Herkes beni seviyordu..
En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa
Coğrafya defterimin arkasına..
Bunu kimse bilmiyordu

Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum
Ve hızla kaçıyordum
Sizin evin duvarına bir kez olsun
Seni seviyorum diye yazamadım
O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu
Dedim ya
Yetmişdokuzun kışıydı
Sertti, soğuktu
İstanbul'a kar yağıyordu.

 

UZAK İSTANBUL - NURETTİN ÖZDEMİR

Bu maviyi biliyorum, Boğaz'dan,
Ne güzel yakışmış gözlerinize.
'Mirgün' çınarlarından bu yeşil,
Öylesine kanat germiş denize.

Belki temmuz sıcağıdır bu sarı,
Tutuşmuş yamaçlarında Küçüksu'yun.
Belki de uçuşan ekim yaprakları,
Altın rüzgârında bir uykunun.

Bu ışık, tuğrasındaydı Fatih'in,
Şimdi bakışlarını aydınlatan.
Bu rüzgâr hep eserdi Çamlıca'da,
Bize gençlik günlerimizi hatırlatan.

Her halin bir semtin güzelliğidir.
Bu bakış, bu göğüs, bu dudak, bu el...
Bu, içimde büyüyen özlemindir,
İstanbul gibisin, uzak ve güzel.


115. İSTANBUL KAPILARINDA MUSTAFA NECATİ KARAER

Deniz kayısında durmuş devrin askerleri,
Beyaz atlı adam dalmış uzaklara,
Durgun sularla büyür düşüncesi.
Aşkın, sabahın, kalbin bulutlarında
Gürül gürül bir gök gürlemesi:
- Mehmet, ilk işin İstanbul'u almak ola!
Beyaz atlı adam dalmış uzaklara.

Gemilerle donanmış dağ başları,
Upuzun bir sessizlik çökmüş kavaklara;
Gök mavisinden korkar olmuş
Dal yeşilinden.
Aklın ve mantığın kapısından öte
Öyle bir sabah başlamış ki yelkenlerden,
Beyazlığı sığmaz şafalara

Bir Mayıs sabahı olmalı, erken ve pervasız
Su yürümüş dallara ve topraklara,
Bahar ve zaman akıyor damarlardan.
Tüyleri diken diken sipahilerin,
Mavi bir aydınlık içinde yüzüyor
Tepeler ve insan oğulları,
Batıya ve bahtsız ufuklara.

Selâm verir, selâm alır,
Edirne'den yola çıkan kağnılara,
Bismillâhlara yol mu dayanır?
Gecenin sessiz, kalın duvarlarında
Parıldar gerçek, mucizenin gemileri
Omuzlar ve darı taneleri üstünde,
Boyun eğmeden denize, kadere, rüzgâra.

Haliç'te gemiler duradursun, ne var?
Bir ses gidip gelirdi kulaklara,
Kapkara bir düşünce bize karşı, apaşikâr;
Yün ve pamuk balyaları ile donanmış
Koko'nun dört parça gemisi,
Suları oynatmadan geliyor birisi
Gecenin peşi sıra.

Bir top ateş açtı, Kasımpaşa sırtlarından,
Sığındık, şafağı ve sessizliği yırtan dağlara.
Bizden yana uykusu kaçmış böcekler,
Kader ve sular küçülüyordu önümüzde:
İkinci mermi karnından öptü kadırgayı,
Haliç'in karanlık sularına gömüldü, bulamadık,
Kaptanı, tayfası kaç para?

Vakt erişmek üzre geceyi durdurmak gerek,
_ Ateşler yakılsın, mum dikilsin mızraklara!
_ Analar, bugün için doğurdu leventlerim!
Tavında demir gibi yeniçeriler, erkek;
Bir kolu havada kaldı İshak Bey'in,
Arkasından Ulubatlı Hasan
Tırmandı surlara ve Allah'a.

Yeditepe'nin üstünde kuvvet kasırgası,
Üç serdar yürü demiş ırmaklara;
Yedikule'den, Topkapı'dan,
Edirnekapı'dan Koptu devirlerin son halkası,
Düştü orta zaman;
Bahtı açık,
Yüzü kara.

Sabah mı oluyor, yıldızlar var mısınız,
Nedir bu inen nur yapraklara?
Bir nefer olmuşum Fatih'in ordusunda
Yürüyorum omuz omuza sipahilerle.
Duvardaki fetih tablosunda
Sallanan devirler değil, dağlar değil yalnız,
Şehit burçların gölgesi vurmuş bayraklara.


İSTANBUL- YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Canevimden baktım sana İstanbul!
Rüzgârların anamın duası kadar serin.
Beyaz şamdanlar gibi yükseliyordu
İnce kalem kalem minarelerin.

Bir sabah vapurlar alıp getirdi beni
Güneşteydi rengi narın.
Şadırvan şadırvan aktı içime
Masal güzelliği surların.

Kiraz dallarına benzer incecik, nârin
Bir kız vapurda gelip yanıma durdu,
Saçlarından, gözlerinden, dudaklarından
İstanbul esiyordu.

Canevimden baktım sana İstanbul!
Demli çaylar gibiydi uzaklarda Emirgân,
Türkülerde yağmur yağmur Üsküdar
Dualarda sımsıcak Eyüp Sultan.

Renkli resimler gibi işlenmiş, ince
Çeşmelerin vardı senin.
Durdum gölgesinde şair gönlümce
Öptüm taşını çeşmenin.

Bir sıcak selâmla gelir uzaktan
Vapurlar, mavnalar, tramvaylar.
Ve bir eski türküyle alıp gider gönlümü
Sultan duruşlu yalılar, padişah bakışlı saraylar.

Beyazıt Camii'nde bir namaz kıldım
Safların ardında garipsi, mahzun.
Sen bin yaşa sımsıcak dualarda
Ey destan şehri yurdumuzun.

SON EKLENENLER

Üye Girişi