NEDİM - ŞARKI İNCELEMESİ
Yine oldum esiri âh bir şûh-ı sitem-kârın
Ki dilber sevmemiş bilmez belâsın âşık-ı zârın
Ne kâfirliklerin gördüm ben ol zülf-i siyeh-kârın
O ebrunun o zâlim gamzenin ol çeşm-i mekkârın
Gezermiş kasrın etrafında yer yer taze meh-rûlar
Mükâhhal gözlü Şirin sözlü Leylî yüzlü âhûlar
Hemân alkış sadâsın andırırmış çağlayan sular
Ederlermiş duasın pâdişâh-i mâdeletkârın
Güzelsin bîbedelsin şuhsun âlüftesin cânâ
Söz olmaz hüsnüne gelmez nâzirin âleme hakka
Senin her çevrine bin cân ile sabreyleyim ammâ
Beni pek öldürür ey bi-vefa illerle bâzârın
Bugün bir mahrem-l esrâr-ı yâr-ı nükte-pirâdan
İşittim kim sayıp uşşâkını ey şûh-ı sîmin-ten
Nedîm-i zara benzer âşıkım yoktur demişsin sen
Efendim işte vardır ben esirin ben giriftarın
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâüün
Metin İncelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Şarkı.
Nazım birimi: Kıta (dörtlük).
ölçüsü: Aruz.
Me fâ î lün/me fâ î lün/me fâ î lün/me fâ î lün
Yi ne ol dum/e sî rî â/h bir şû hî/si tem kâ rın
Türü: Lirik şiir.
Konusu: Şair, kendisine zulmeden güzelin tutsağı olduğunu, onun her eziyetine katlandığını, ama başkalarıyla konuşup görüşmesine dayanamadığını etkili bir dille anlatıyor.
Temi: Aşk, yakınma.
Kafiye şeması: aaaa/bbba/ccca.
Kafiyeli olan, "Sitem-kâr-ın/zâr-ın/siyeh-kâr-ın" sözcüklerindeki:-ın" iye'ik ekleri rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "AR" olduğundan tam kafiyedir.
Dil özellikleri:
a) Şarkıda geçen, "ne kâfirlerin gördüm, çağlayan sular, beni pek öldürür, efendim işte ben vardır" gibi sözler, Nedim'e özgü ve halk söyleyişine yatkın deyişlerdir.
Dil, çağdaşlarına oranla sade Türkçenin bir örneği sayılmakla birlikte, yine de yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür : Gamze, uşşak, Nedim-i zâr vb.
"Bî-vefa" sözcüğündeki "bî", Farsça olumsuzluk ekidir.
Söz Sanatları:
Kıta: 1- "Kâfir ile zülf-i siyehkâr; ebru, gamze, çeşm" sözcükleri anlamca birbirleriyle ilgili kullanılarak "tenasüp" sanatı yapılıyor.
Kıta: 2- "Ahu" (ceylan), istiare yoluyla Leylâ'ya, alkış sesleri çağlayan sulara benzetiliyor. "Şirin" sözcüğü hem özel ad hem de tatlı anlamlarında tevriyeli kullanılıyor.
Kıta: 4- Güzelin teni gümüşe benzetiliyor. Dörtlükte geçen: "Nedim-i zara benzer aşı kim yoktur demişsin sen" dizesi :
a) "Nedim gibi bir aşık tanımıyorum,"
b) Nedim'in yerini tutacak başka bir âşığım yoktur," anlamında nükteli bir deyiş olarak tanımlanabilir.
İçerik Yönünden:
1. Ah! Yine zulmeden bir güzelin tutsağı oldum,
Güzel sevmeyen, kederli aşığın acısını bilmez.
Ben o kötülükler yapan o siyah saçın, o kaşın,
O kötü bakışın, o hileci gözün ne eziyetlerini gördüm.
2. Köşkün çevresinde yer yer ay yüzlüler, sürmeli gözlü,
Şirin sözlü, Leylâ yüzlü ceylanlar gezermiş.
Hele alkış sesini andırırmış çağlayan sular,
Adaletsever padişahın duasını edermiş.
3. Ey sevgili! Güzelsin, eşsizsin, nazlısın, aşk çılgınısın,
Söz olmaz güzelliğine doğrusu, bir benzerin gelmez dünyaya.
Senin her eziyetine bin can ile katlanırım ama,
Ey vefasız! Başkalarıyla konuşman beni pek öldürür.
4. Bugün sevgilinin nükteli söz söyleyen sır ortağından,
işittim ki, ey gümüş tenli güzel, sen aşıklarını sayıp
"İnleyen Nedim'e benzer bir aşı kim yoktur" demişsin.
Efendim, işte ben varım, tutkunum, tutsağınım.
Araştırmalar:
1. Şair, ilk dörtlüğün son iki dizesinde sevgilinin açlarını, kaşını, süzgün bakışını, hileci gözlerini "kâfirlikle" niteliyor. Bunu yaparken Divan şiirinin mazmunlarından yararlanıyor. Çünkü, Müslümanlıkta Hıristiyanlara "küffar-kâfir" denir. Bu söz, Arapça "küfr"n gelir. "Küfr" ise hem İslâm ışığından yoksun dinsiz hem de siyah anlamına gelir. Şair, sevgilinin saçını, kaşını, bakışını, gözlerini anlatırken, bunların hem siyahlığını hem de âşığını baştan çıkartan acımasızlığını anlatmak için, "kâfir" sözcüğünü bu iki anlamda kullanıyor. Bu yüzden sözcük, bir mazmun geri kazanmış oluyor.
2. Şair, sevgilisinden "şuh-ı sitem-kâr", "şuh-ı simin-ten" ve kendisinden de "âşık-ı zâr", "Nedim-i zâr" diye söz ediyor. Nedim, böyle deyişiyle, güzelin şen, neşeli ve cilveli davranışlarıyla kendisine acı çektirdiğini anlatmak istiyor.
3. Şair, şarkının ikinci dörtlüğünde bir köşkün çevresinde dolaşan güzellerden söz ediyor. Bu güzelleri şirin sözlü, Leyla yüzlü olarak nitelendiriyor. Şirin, Ferhat ile Şirin hikâyesinin; Leylâ da Leylâ ve Mecnun hikâyesinin kadın kahramanıdır. Hikâyelerde Ferhat, Şirin'e kavuşmak için dağları delmiştir; Mecnun, Leylâ'ya kavuşmak için çöllere düşmüş, uğrunda büyük acılar çekmiştir. Anlaşılıyor ki Nedim, bu köşkün çevresinde dolaşan güzelleri, sözü edilen hikâye kahramanlarıyla aynı değerde tutuyor, bu yolla kendisinin güzeller karşısındaki büyük aşkını anlatmayı amaç ediniyor.
İLGİLİ İÇERİK