ALİ ŞİR NEVAİ - BAHAR BOLDU VE GÜL MEYLİ KILMADI GÖNLÜM
Sözde, anlatımda aranılan şey anlamdır. Bütün varlıklarda güdülüp gözetilen şey de o anlamların kaynağı olan insandır. Söz onun sözüne ve anlatış onun anlatımına varır.
GAZEL
Bahar boldu ve gül meyli kılmadı gönlüm
Açıldı gönce ve lîkin açılmadı gönlüm
Yüzün hayâli bile vâlih erdi andak kim
Bahar kelken ü kitkenni bilmedi gönlüm
Yüzün nezâresi de mahv u mest idi yani
Ki gül çağıda zamanı ayılmadı gönlüm
Nevâi gönce tilâp gönlüm ağzın etti -heves
Eğerçi tapmadı lîkin yanılmadı gönlüm
Mefâilün feilâlün mefâilün feilün
Metin incelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nazım.
Nazım biçimi: Gazel.
Nazım birimi: Beyit.
Ölçüsü: Aruz.
Me ta i lün/fe i lâ tün/me fâ i lün/fe i lün
ba hâr bol/du ve gül mey/li kıl ma di/gön lüm
Türü: Lirik şiir.
Konusu: Şair, sevgilinin güzelliği karşısında baharın güzelliğini unutacak kadar kendinden geçtiğini ve ona derin bir sevgi ve özlem duyduğunu anlatıyor.
Temi: Aşk.
Kafiye şeması: aa/ba/ca/da.
Kafiyeli olan, "Kıl-madı gönlüm/açıl-ma-dı gön-lüm/bil-me-di gönlüm/ayılma-dı gönlüm/yanıl-ma-dı gönlüm" sözcüklerindeki "-ma/-me" olumsuzluk ekleriyle "-dı/-di"li geçmiş zaman ekleri ve yinelenen "gönlüm" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Geriye kalan bölümlerde ortak kafiye sesi "IL" olup tam kafiyedir.
Dil Özellikleri:
a) Gazel, Çağatay lehçesiyle yazılmıştır. Bu yüzden Oğuzca'da bulunmayan sözcüklere rastlanılmaktadır; Bolmak (olmak), könül (gönül), andak (o kadar), bile (ile), kelken (gelen-geldiğini), kitkenni (giden-gittiğini), tapmak (bulmak-elde etmek), eğerçi (ger-çi-ne kadar), kılmadı (duyma-istek-arzu).
b) "Yüzün hayali" (yüzünün hayali), "yüzün ne-zâresi (yüzünün nezâresi) gibi kimi sözcüklerde tamlanan ekleri ölçü gereği söylenmemiştir.
c) "Gönlün açılması" deyimi, iç rahatlığı duymak anlamında kullanılmıştır.
İçerik Yönünden:
1. Bahar oldu, gönlüm güle arzu duymadı, Gonceler açıldı, fakat gönlüm açılmadı.
2. Gönlüm yüzünün hayali ile öylesine şaşkındı ki, Baharın geldiğini ve gittiğini anlamadı.
3. Yüzünü seyredince gönlüm, öylesine hazla doldu ki, Gül mevsiminde bir an olsun ayılmadı.
4. Ey Nevâi! Gönlüm gonca diledi, sevgilinin dudağını istedi. Gerçi elde edemedi, ama sevmekten vazgeçmedi.
Araştırmalar:
1. Şair, goncanın açılması ile gönlün açılması arasında şöyle bir bağlantı kuruyor. Gonca, tomurcuk durumda olan güldür. Goncanın açılması, gerçek anlamda renkli taç yapraklarının ortaya çıkmasıdır. Tomurcuk halindeki gülün yaprakları, henüz açılmamış olduğu zaman nasıl bir sıkıntı içindeyse, ferahlama olanağı bulamayan gönül de aynı sıkıntı ve darlık içindedir.
2. Şairin gönlü sevgilisinin yüzünü düşlüyor, onun çekici yüz güzelliği karşısında kendinden geçiyor. Bu şaşkınlık içinde zamanın nasıl geçtiğini, çevresinde olup bitenleri, baharın nasıl gelip gittiğini fark etmiyor. İç dünyasındaki coşku, şaire dış dünyadaki değişmeleri fark ettirmiyor.
3. Şair, son beyitte kendisine sesleniyor. Ey Neva, gönlün gonca diledi, yani sevgilinin dudağını arzu etti. Gerçi istediğini elde edemedi, ama goncanın sevgilinin ağzı olduğunu anladı, diyor. Onun güzelliği konusunda yanılmadığını söyleyerek sevgiliye olan hayranlık duygusunu dile getiriyor. Demek ki, şairin gönlünün elde edemediği, ama sevmekte yanılmadığı sevgilinin güzelliğidir. Nedeni de hiç değilse gönlünün ne istediğini anlamış olmasıdır.
4. Bu gazelle daha önce okuduğumuz gazeller arasında biçim, duygular, mazmunlar ve söz sanatları bakımından büyük benzerlik vardır. Bu gazel ile diğer gazellerin biçimsel yapısı aynıdır. Bu gazelin nazım birimi, ölçüsü, kafiye düzeni diğerlerinden farklı değildir.
Anlatım yönünden hu gazelin dili, diğer gazeller gibidir. Duyguların anlatımında manzum kullanma eğilimi bunda da görülmektedir. Şair, bu eğilimin sonucu sevgilinin ağzı için "gonca" mazmununu kullanmıştır.
Aynı durum söz sanatları yönünden de görülmektedir. Nitekim ilk beyitte "bahar, gül, gonca, açılmak" sözcükleri anlamca ilgili kullanılarak tenasüp sanatı yapılmıştır. Son beyitte de sevgilinin ağzı goncaya benzetilerek teşbih sanatı yapılmış oluyor.
5. Bu gazelle ilgili "dil özellikleri" bölümünde de görüleceği gibi, şiirde Çağatay lehçesinin özellikleri açıkça görülmektedir, örneğin: Anadolu Türkçesindeki "-en" sıfat fiil eki, Çağatayca'da "-ken" biçimindedir: Kel-ken, kit-ken. Bugünkü Türkçede yer alan "-ı" hal eki, Çağatay lehçesinde "-ni" şeklindedir: Kitken-ni (gideni). Yine Anadolu Türkçesi'nde yer alan kimi sözcüklerin Çağatayca'da yazımı değişiktir: Bolmalı (olmalı) gibi.
SİNAN PAŞA
Eski insanın, secili ve hünerli olmakla beraber, ilk sanatkârane eserini XV. asırda Tazarrûnâme'siyle Sinan Paşa verdi. Bu, eskilerce "nesr-i müselsel" veya "nesr-i mürsel" denen tarzdadır.
İsmail Habib SEVÜK
HİTABİYYAT
— Tazarrunameden —
Âlimsin, ilmine gayet yok. Kadirsin, kudretine nihayet yok. Kadîmsin, ukuul-i mütekadimin ve müteahhirin dâire-i kıdemine kadem basamaz. Hakîmsin, hükema-yı evvelin ve âhirîn hikmetin ma'rifetinden dem uramaz. Bir maşuksun ki aşkın havasında felekler cerhe girüp oynar. Bir mahbûbsun ki şevkin derdinden bütün gün âsiyâ-yı cerh inler.
Kaadirsin ki kudretini tahrîrde Kalem-i â'la âciz. Âlimsin ki malûmatın ihatasında leh-i muallâ kaasır...
Açıklamalar:
Tazarruname (yalvarışlar kitabı), Sinan Paşa'nın Tanrı, evren (kâinat) ve insanlar hakkındaki din görüşlerini anlatan bir eserdir. Okuduğunuz örnek parça bu eserden alınmıştır. Burada Tanrının yüceliği, sonsuz gücü, kendi nitelikleriyle anlatılıyor. Tanrı için "âlim" ve "alîm" kelimeleri kullanıyor ki, bu kelimeler "bilgin", "bilgisine son olmayan" anlamınadır Bunun gibi "kadir" çok güçlü; "kadîm" çok eski, anlamında Tanrıyı niteleyen kelimelerdir.
Örnek parça okunduğu zaman, bir ahengin varlığı seziliyor. Bu da çoğunlukla cümlelerin seçili ve kelimelerin (sayı bakımından) denk bir düzenle kurulmuş olmasındandır:
Alîmsin, ilmine gayet yok.
Kadîrsin, kudretine nihayet yok
Metin İncelemesi:
Biçim Yönünden:
Biçimi: Nesir (düzyazı).
Türü: Nesr-i mürsel (Simetrik Nesir-Secili Nesir.)
Konusu: Yazar, Tanrı, evren ve insanlarla ilgili duygu ve düşüncelerini İslâm dini açısından ele alarak inceliyor.
Ana düşünce: Tanrı'nın yüceliğine duyulan hayranlık duygusu.
Dil özellikleri:
a) Dil ağır, anlatım süslüdür. Sözcüklerin ustalıkla seçimi ile secilerin birbirini ahenkli biçimde izlemesi sonucu, yazı, okuyucuda şiir etkisi bırakmaktadır, örneğin: Âlimsin, ilmine son yok; güçlüsün, gücüne son yok.
b) Fiiller, genellikle Türkçedir: Basamaz, uramaz, oynar, inler.
c) Sıfatlara çok yer vermiştir: Tanrı için "âlim, kaadir, kadîm" sıfatları kullanılıyor.
İçerik Yönünden:
SESLENİŞLER
Bilginsin, bilgine son yok. Güçlüsün, gücüne sınır yok. Eskisin, önce ve sonra gelenlerin usu senin eskiliğine ulaşmaz. Bilgesin, önceki bilginler ve sonra gelenler senin yüceliğinden söz açmaz. Bir sevgilisin ki aşkının havasında felekler göklere girip oynar. Bir sevgilisin ki özlem derdinden bütün gün gök değirmeni inler. Güçlüsün ki gücünü yazmakta en yüksek kalem sahipleri beceriksiz, bilgilisin ki bilginin genişliğinde o en yüksek levhaya yazılanlar bile eksik kalır.
Araştırmalar:
1. Bu örnek parçada Tanrı'nın belirtilen nitelikleri şunlardır: Tanrı, sonsuz bilgi sahibidir. Gücü sınırsızdır. En eskidir, başlangıcı ve sonu bilinemez. Bilgisinin sınırlarına insan düşüncesi ulaşamaz. Tanrı'nın yüceliği ve üstünlüğü kimse tarafından bilinmez, yapısının sırrına erilmez.
2. Yazarın metinde kullandığı Türkçe sözcükler şunlardır: Fiil kökenli: Basamaz, uramaz, girüp, oynar, inler; isim kökenli olanlar: Yok, bir, bütün, gün.
3. Bu yazıda dil ağır, anlatım süslüdür. Seciler yolu ile anlatım şiirselleştirilmiştir. Yazı, bu özellikleriyle günümüz nesrinden ayrılmaktadır.
4. Eski nesirde çok kullanılan süslü anlatım, bizce düzyazı için gerekli değildir. Çünkü seçili, söz sanatlı süslü anlatım, anlatımı kapalı ve anlaşılmaz bir duruma sokar. Bu da duygu ve düşüncelerin kavranmasını zorlaştırır. Bu nedenle, kolay anlamayı sağlayacak olan yalın anlatım yolu tercih edilmelidir.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990