CENG-NAME - AHMED-İ DAİ
Çeng-nâme, bir Türk çalgısı olan çengin, oluşunu, yapılışı ve özelliklerini timsali dille ve tasavvufî simgeler (remzler) içinde anlatan bir mesnevidir. Bir temel hikâye etrafında anlatılan ek hikâyeler şeklinde kurulmuştur.
Hikâye güzel sesli ve musiki tutkunu insanların bulunduğu bir işret ve şenlik meclisinde geçmektedir. Mecliste bulunan kültürlü, şair ruhlu hoş sohbet aydınlar, çeng'e sorular sorarlar. Sorulanlar ve cevapları birer hikâyedir. Bu sohbetli manzum fıkralarda çengin imal edildiği nesneler olan at kılı ve ahu derisi, başlarından geçenleri anlatırlar, çengin oluşarak çalgı hâline gelmesini hazırlayan bütün bu unsurlar, canlı şahıslar gibi ele alınır. Onlar aslında bir şeyhe, mürşide benzeyen çengi el birliğiyle şekillendirip meydana getirmişlerdir.
Bu hikâyelerde, 15. asrın mesnevi dili henüz oldukça sadedir. Sonradan kaybettiğimiz kelimelerle güçlü bir ifade taşıyan bu "Türkçe" ile Dâî'nin ve o zamanki aydınların musikiye verdikleri değer ve başka noktalar da ortaya çıkmaktadır.
Çeng-nâme'den
(Dâi, cenge seslenir)
Aceb kuşsın ne hoş nâzük ötersin
Ki bülbülden dahi âvâze-tersin
Kılursın âlemi hüdhüd gibi seyr
Süleymânsın okırsın Mantıkut-Tayr
Bu kuş dilin sana, kim öğredüpdür
Sana bu terbiyetler kim idüpdür
Nesin kimsin yâhud kimün nesisin
Ki hikmet küncinün gencinesisin
Ne yirdir iklimim kandan gelüpsin
Meğer sen âlem-i candan gelüpsin
Nedürnâm u nişânun belit' adun
Cihanda var mı maksûdun mumdun
Neredendür özün kandandur aslun
Nedür nev'ün nedendür cins u faslun
Seni tanlar gören erkek dişiden
Ki deng olmışdur âvâzun işiden
Başun birdür velî yüz bin dilün var
Aceb gülsin ne nâzük bülbülün var
(Âhû derisinin cevâbı)
İrem bağında bir âhû-y-ıdum ben
Aceb bir lû'bet-i câdû-y-ıdum ben
Benüm ile müşerref ol gülistan
Makamum menzillim hep bağ u bostan
Hoten 'de seyr idüp çok yıllar aylar
Hıtây ilinde kışlar Çin 'de yaylar
Cihan sahraların seyrinde görinmüş
Yemen'den Çin'e dek yilmiş yügürmiş
Yürürdüm gündüzin gülzâr içinde
Yaturdunı gice sünbülzâr içinde
Sanevber gölgesinde sâyebânum
Şakaik yaprağından âşiyânum
Benefşe otlar idüm gül yir idüm
Semen koklar idüm sünbül yir idüm
Yatağum yasduğı yaşıl çemenden
Döşeğüm taze gül-berg-i semenden
Durağum Ravza-i Rıdvan içinde
Sulağum çeşme-i hayvan içinde
Geyik gördükde kuş gibi uçardum
Peri-veş âdemi görsem kaçardum
Bulutdan tiz kaçarıdum segirsem
Güneş gölgemi görmezdi yügürsem
Benüm arkamda dürlü dürlü hatlar
Yazılmış anberîn müşgin nukatlar
Mükahhal gözlerüm mahmur u câdû
Ben idüm gözleri sürmeli âhû
Güzel yüzlü ki gözi sürmelüdür
Ayağı tozı göze sürmelidür
Beni her kim göre seyrân içinde
Hayâlüm nakş iderdi can içinde
Tenümde her ne kan kim huşk olurdı
Göbeğümde gelürdi müşg olurdı
Açıklama
Şems: güneş-mâh-ı taban: parlak ay- Gani: zengin, eli bol- yarlıgagıl: bağışla-inayet Allah'ın iyiliği yardımı- Hatalardan geçirgil: geçen hataları geçir... Tevfik. Allah'ın yardımı- gark olanlar dest- gîri: boğulanların elinden tutan-Âvâze-ter: taze sesli- Mantıkut-Tayr: Kuş dili anlamında ünlü bir mesnevi- âlem-i cân: ruhlar âlemi, Tanrı- künc: köşe gencine: hazine- deng olmak, hayran kılmak, sersemlemek- lubet-i câdû: cadının oyunu, büyüsü- müşerref; şereflenen- yaylamak, yaz geçirmek- yilmiş, yüğürmüş: uçmuş, kaçmış, yürümüş-sâye- ban: çadıv-âşiyân: yuva-yaşıl: yeşil-semen: yasemin- ravza-i Rıdvan: cennet bahçesi- çeşme-i hayvan: âb-ı hayât- âdemi; bir adam -Periveş: peri gıbi-yügürsem: koşsanı, kaçsam- hatta resim, çizgi, nukat noktalar- mükahhal: sürmeli- huşk: âhû'nun teninde kuruyan kan gö¬beğine inerek misk: (müşk) oluyor.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI TARİHİ, 2.CİLT
İLGİLİ İÇERİK:
AHMED-İ DAİ- BİR GÜN İNCELEMESİ