Üslûbun bir niteliği olarak şiir ve nesirde kelime ve cümlelerin, âdeta bir mûsiki tesiri yapacak şekilde ardarda getirilmesi ile sağlanan uyum.
Ahenk, Ta'lîm-i Edebiyattan (1879) beri, yenileşme devri Türk edebiyatında harmonie karşılığında üslûba ait bir özellik olarak edebiyat nazariyesi kitaplarında yer almış bir terimdir. Ondan önce müstakil bir konu halinde ele alınmamış olan ahenk mefhumunu, eski belâgatta bazı yönleriyle kısmen fesahat sözü karşılar gibidir. Klasik belagatta da ahenk konusu insicam, tecânüs teellüfve selâsetterimleriyle ifade olunmuş, ahengi bozacak tenâfur,kesreti tekrar, tetâbu-i izâfât, garabet, lüknet, kıyasa muhalefetgibi arızalar da ahenk konusunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir. Ahenk kelimesinin bir belagat terimi olarak mazisi bulunmadığından Süleyman Paşa harmonieyi"insicam ve ittisak" sözü ile ifadeye çalışmıştır. Recâizâde ise devrinde daha çok mûsiki terimi olarak kullanılan ahenk kelimesini "harmonie" karşılığında tek başına değil, "âheng-i selâset" terkibi ile vermiştir. Öte yandan insicam ve selâset konusunun eski belagatta da tek başına ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmadığını belirtmek gerekir.
Ahengin, Tanzimat'tan sonra belagat ve edebiyat nazariyesi alanında eser yazmış müelliflere göre "kelimede ahenk", "cümlede ahenk" ve "taklidî ahenk" olmak üzere üçe ayrıldığı görülmektedir. Fakat yazarların hepsi bu tasnifi aynen benimsemediği için ahenk konusunda bazı farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Hatta günümüze doğru gelindikçe bu farklılık daha da artmış,kelime ve cümledeki âhenge "selâset" diyenler bulunduğu gibi ahenk, selâset, âheng-i taklidî, insicam terimlerini müstakil olarak ele alan yazarlar da olmuştur. Esasen bu çeşit karışıklıklar, ahenk konusunun klasik belagat kitaplarında müstakil bir mefhum halinde incelenmemesinin tabii bir neticesidir.
Mûsikide makam ne kadar önemli ise edebî eserde de ahenk o nisbette gereklidir. Çok güzel fikirler ahenksiz bir ifade yüzünden zayıflar ve muhatapta istenen tesir sağlanamaz. Bu sebeple bir fikir veya duygu ifade edilirken ahenkle tamamlanmalıdır. Hatta bazı durumlarda fikirler ve duygular kulak vasıtasıyla ihsas ettirilir. Çok defa konu ile ahenk arasında da bir ilgi kurulmaktadır. Şiirde ahengi sağlamaya birinci derecede yardımcı olan vezin ve kafiyedir. Bunun için nesirde ahenk daha güç sağlanır.
Çeşitli tarz ve vasıtalarla elde edilen ahengin taklidî denilen ayrı ve özel bir türü de vardır. Taklidî ahenk eşyayı, varlıkları ve hadiseleri seslerle taklit ve tasvir etmeye denir. Şiirde ve mensur şiirde daha çok görülen ve uygun düşen bu ahenk tabii olmalı ve zorlama hissi vermemelidir. Ayrıca bütün bir edebî eseri taklidî ahenkle doldurmak doğru değildir ve bu durum metni okunmaz hale getirir. Şeyh Galibin, "Güm güm öter âsmân sadâdan/Güm-geşte zemîn bu maceradan" beytinde gök gürültüsü ilk mısrada "güm güm" kelimeleriyle taklit edildiği gibi ikinci mısraın ilk kelimesi olan ve "kaybolmuş" mânasına gelen "güm-geşte"nin ilk hecesi de gök gürültüsünü hatırlattığı için gizli ve sanatkârane yapılmış taklidi âhenge bir örnektir. Nâmık Kemal'in "Vatan Kasidesi'ndeki, "Hakka doğru duralım er kişi niyyetine!" mısraındaki "er" kelimesinin uzunca okunması, cenaze namazı kıldıran imamın sesini andırmaktadır. Yahya Kemal'in "Sessiz Gemi" şiiri de ahenkli ifadenin güzel bir örneğidir: "Artık demir almak günü gelmişse zamandan/Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan". Burada şair bir geminin kalkışını, demir alışını aruz vezninin de yardımıyla okuyuculara derinden hissettirmektedir.
Her dilin kendine mahsus bir ahengi vardır. Bu yüzden başka dillerden alınan kelimelerin de çok defa girdikleri dilde yeni bir ahenk kazandığı görülür. Dilde türetilecek yeni kelimelerde de dilin âhengine uymak gerekir. Şu halde ahenk konusunun, sözün öncelikle ses arızalarından kurtarılması yollarını gösteren diğer belagat konularıyla yakın ilgisi olduğunu ve ahenkli bir ifade için bunların bilinmesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz.Ahengi Bozan Durumlar. 1. Seslerin kulağı rahatsız edici durumda bulunması (tenâfur = cacophonie). a) Boğumlanma noktaları (mahreç) aynı veya yakın olan sesler bir kelime veya tamlamada toplanırsa, genellikle ahengi bozan bir fonetik hadise meydana gelir ki buna harflerde tenâfur (tenâfür-i hurûf) denir. "Çürütücülerce". "koşullaştırılmışlık" gibi. b) Ardarda gelen bazı kelimelerdeki harfler arasında aşırı uyum ve benzerlik bulunması telaffuz güçlüğü meydana getirir. Bu kelimeler telaffuzu güç olduğu kadar kulak zevkini de tahriş eder; buna da kelimelerde tenâfur (tenâfür-i kelimât) adı verilir. "Ey andelîb o gül uyumuşmuş ses istemez" mısraında olduğu gibi. 2. İsim tamlamalarında zincirlenme. İkiden fazla ismin meydana getirdiği isim tamlamaları da (tetâbu-i izâfât) bazan ahengi bozabilir. Ahengi bozanlar bilhassa kurallı tamlamalardır. "Ahmed'in kitabının cildinin yaldızının parlaklığı" gibi. 3. Fiilimsiler (partisip ve gerundiumlar) ile bağlaçlarda zincirlenme, a) Fiilimsilerde zincirlenme bilhassa niteleyici kümelerin arka arkaya gelmesinde görülür. "Demir kapıyı çalan Ali Bey burada mı? diye soran, burada olmadığını öğrenince içeri giren, uzun uzun onun aleyhinde konuşan, birden ayağa kalkan, şiddetle kapıyı çarpıp giden sen değil miydin?" örneğinde olduğu gibi. Resmî yazılarda buna çokça rastlanmaktadır. Ayrıca, "Koşarak, vaveyla kopararak, gözyaşı dökerek, annesinin boynuna atılarak anlatmaya başladı" cümlesinde görüldüğü gibi farklı fiillerden aynı kalıba göre yapılan zarf-fiillerin bir araya gelmesi de ahengi bozmaktadır, b) Birden fazla bağlacın ardarda kullanılmasıyla da ahenk bozulur. "Amma ki eğer göreydi inşân / Birden bulamazdı onda noksan" beytinde olduğu gibi. 4. Tekrar sıklığı (kesret-i tekrar). Anlam bakımından katkısı olmadığı halde bir ifadede aynı kelimeye iki defadan çok yer vermektir. Tekrarın fazla oluşu ahenk yönünden bir kusurdur. "Yolda Ahmet Bey'e. Ahmet Bey'in kardeşine. Ahmet Beyin eşine, Ahmet Bey'in arkadaşlarına rastladım" örneğinde olduğu gibi. Ancak tekrar sıklığını bir edebî sanat olan tekrir ile karıştırmamak gerekir.
Bunlardan başka, kelimenin dil kaidelerine ve edebî kullanılış tarzına aykırılığından doğan kıyasa muhalefetin (muhâlefetün li'l-kıyâs) yanı sıra garabet, lüknet, ta'kid gibi ifade kusurları da bazı edebiyat nazariyesi kitaplarında ahengi bozan hususlar arasında ele alınmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA :
Em. Lefrance. Theoriquc et Pratique de Lit-lerature. Style et Composition. Paris 1839, s. 63-70: Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta'lîm-i h.dehiyyât. İstanbul 1299. s. 171-190; AbdurrahmanFehmi.Tedrisâtı Edebiyye, İstanbul 1302. s. 65-83; Diyarbekirli Said Paşa. MTzâ-nuledeb. İstanbul 1305, s. 9-54; Muallim Naci.Islılâhâtı Edebiyye. İstanbul 1308, s. 129-132;Menemenlizâde Tâhir.Osmanlı Edebiyatı. İstanbul 1310, s. 66-76;A. Pellissier.Princi-pes de Rhetorique Française. Paris 1894, s. 253-258; Süleyman Fehmi.Edebiyat. İstanbul 1328, s. 147-160; Reşid.tiazariyyât-ı Edebiyye. İstanbul 1328. I. 68-78, 81-84; M. Fuad Köprülü-Sehabeddin Süleyman.Mâ'lûmâtı Edebiyye. İstanbul 1330, I, 214-228: Muhyiddin. Yeni Edebiyat, İstanbul 1330. s. 118-134; AliŞeydi ve dgr..Musavver Dâiretü'l-maârif. İstanbul 1332. I. 410-41 1 ; Tâhirülmevlevî.Ede-biyal Lügati InşrK Edip Kürkçüoğlu). İstanbul 1973. s. 17. 89. 162: Mecdî Vehbe-Kâmil el-Mühendis.Mu 'cemü'lmustalahâti'l'Ara-biyyc fi'l-luğa ve'ledeb. Beyrut 1979, s. 37. 51 ; M. Kaya Bilgegil. Edebiyat Bilgi ve Teorile ri I: Belagat. Ankara 1980. s. 23. 24. 26, 27, 28. 29. 30. 38. 40. 41 ;Kâzım Yetiş.Ta'ltm-i Edebiyyât'ın Rnetoriquc ve Edebiyat Nazariyatı Sahasında Getirdiği Yenilikler ıdoktora tezi. 10811. İÜ Ed. Fak. Ktp.. nr. THT 35. I. 296, 302: a.mlf.. "Edebiyat Nazariyesi Sahasında Batıya Açılan İlk Kitap: Mebâni'l-inşâ", Mehmet Kaplana Armağan. İstanbul 1984, s. 306-316: Bedevi Tabâne.Mu'cemü'l-belâğâti'l-'Ara-biyye. Riyad 1982. I. 165-166; II. 643-647. 862-863: Meriç Ökten. "Aheng", TDEA. I. 49.
Kazım Yetiş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR