DİLİN TOPLUM HAYATINDAKİ ÖNEMİ
Dil bilimciye "Dil nedir?" diye bir soru yöneltilse, onun bir anda bunu yanıtlamasına, üzerinde ömrünü harcadığı bir konuyu birkaç sözle açıklayıp bir tanımlamaya gitmesine olanak yoktuı: Başkalarının, "Dil bir iletişim aracıdır." biçiminde yapacağı basit bir tanımlama, onun için hiç de yeterli, doyurucu olmayacaktır. Bu nedenle, kısa bir duraksamadan sonra söyleyeceği söz şu olabilir:
"Dil, biranda, kısaca tanımlanamayacak kadar çok yönlü, insana özgü bir gerçektir." Dil bilimci bunları söylerken bu sözün de yeterli olmayacağını bilmekte, bir yandan iletişim ya da bildirişim denen konunun değişik yönlerini zihninden geçirmekte, bir yandan da "Dünyada insanlar arasında dil diye bir olgu bulunmasaydı ne olurdu?" sorusuna yanıt aramaktadır. Biz önce, bu
sorunun yanıtını düşünelim:
Acaba insanlar, konuşma yeteneğinden yoksun olarak bir arada yaşasalardı, dünyada dil diye bir gerçek bulunmasaydı, yaşamları bugünkünden ne kadar farklı, ne kadar değişik olurdu? Gökteki kuş sürülerinden, denizdeki balık sürülerinden, yerdeki karıncalardan, kovandaki arılardan ne farkları kalırdı? Hiç kuşkusuz, bir toplum olarak değil, bir sürü hâlinde yaşayacaklardı; aralarındaki ilişki birtakım jestlerden, bağırmalardan oluşan bir düzene dayanacaktı.
Bir an için, şu, sürekli yararlandığımız dilin olmadığını varsayalım: Düşündüklerimizi, hissettiklerimizi, anı ve gözlemlerimizi, acı ve sevinçlerimizi başkalarına aktarabilecek miydik? Geçmişimizden hiç haberimiz olmayacak, eğitime, bilime, bütün söz sanatlarıyla ilgili inceliklere, şiire, destanlara yabancı kalacaktık. Toplumlar, birbirinden farklı ve kendi aralarındaki uyumun ürünü olan yazıyı bulup kullanmasalardı biz, bundan 5500 yıl önce yazılan Sümer metinlerinden, onların yaşamlarını öğrenemeyecek, kendi ulusumuzun ve başka ulusların tarihini, yazın yapıtlarını bilemeyecektik. Bugün biz, eski Yunan'ın ünlü düşünürü Aristoteles'in yargı ve düşüncelerini bilebiliyor, Dostoyevski'nin romanlarını okuyor, Shakespeare'in oyunlarını kendi dilinde ya da çevirilerinden izleyebiliyoruz.
İşte bütün bunlar; insanın öteki canlılardan bambaşka bir yaratık olduğunu ve dilin insanın ayrıcalığını oluşturduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Gerçekten dil, insanı öteki yaratıklardan ayıran konuşma yeteneğinin, düşünüleni, duyulanı ayrıntılı bir biçimde açığa vurabilme gücünün adıdır. Biz, bunun için, konuşmayan kimselere dilsiz diyor, herhangi bir nedenle söz söylemeyecek duruma gelmeyi de dili tutulmak deyimiyle anlatıyoruz.
(Doğan AKSAN, Dil, Şu Büyülü Düzen)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR