ÇIK KÜRSÜYE
Kerimerz idi adı. Sokakta bağırmaktan sanıktı. Bağırmış, bir siyasî partinin şiddetle savunmasını yapmıştı.
"- Doğru mu?" dedi yargıç.
"-Evet, diye cevap verdi Kerimerz, burası hür bir memlekettir. Hürriyet var, istediğim gibi konuşmakta, hükümeti tenkit etmekte serbest değil miyim?"
"-Konuşmaya ve tenkid hürriyetine kimsenin karışamayacağı tabiîdir. Ancak sen trafiği aksatmışsın..."
Onun için de "doğru" dedi ateşli adam, cezasını çekmeye hazır olduğunu belirtti.
Geniş söz ve yazı hürriyeti var İngiltere'de. Başkasına iftira etmek, dinsizlik propagandası yapmamak, vergi ve demokrasi aleyhinde konuşmamak, kral ailesine ve silâhlı kuvvetlere dokunmamak kaydı ile istediğini söylemekte serbest herkes. Bunlar da "zorla yasak" edilmiş değil. Konuşan dinleyici bulamıyor da ondan. Dine, en ileri demokrasi ülkesinde kökleşmiş gelenekli krallığa saygı gösterildiği için dokunulmazlık var. Halk kendi kendini bu arada hatibi kontrol altına almış.
Herkes yurt ve dünya meseleleri hakkında görüşlerini trafik aksamadan söylesin diye her şehirde "serbest kürsüler" kurulmuş. En önemlisi Hyde Park'da. Marble Arch, diyorlar oraya. "Hatipler Köşesi". Bir portakal sandığı, bir sandalye kucaklayan varıp "kürsü"sünü kuruyor, verip veriştiriyor.
Konuşanın İngiliz olması şart değil. Hangi milletten olursa olsun hatip "köşe" açık. Yeter ki dinleyici bulabilsin. Bizim vardığımızda başı mevsim gereğince yapraklarını dökmüş kel ağaçlara benzer biri tepinmekteydi. Silâhsızlanma konusunu ele almış. "Silâh, diyordu kuşları öldürüyor. Mahalle bakkalından başbakanına kadar bütün İngilizler kuş avına çıkıyor. Kuşu öldüren silâh daha büyük hayvanları da Öldürüyor. Daha sonra sıra insanlara geliyor. İnsanlar, insan öldürünce ne geçer ellerine?..."
Kennedy'in öldürülmesi olayı yeni idi daha, İngilizler de Amerikan Devlet Başkanını seviyorlardı. Misâli iyi yakalamıştı hatip, sözlerinin etkisini silâhlı bir dünyada yaşamış olmanın utancı içinde başlarını Öne eğen insanların yüzünde okuyordu.
" Kennedy, diyordu, eğer silâh olmamış olsaydı, şu anda bizim gibi yaşamakta olacaktı, dünyada silâhsızlanmayı, kardeşçe yaşamayı, ırk ayırımı yapmadan geçinmeyi savunacaktı..."
Ateşliydi hatip, ateş gibi gözyaşları dinleyicilerin yüzünde çizgiler açıyordu.
"İngilizler az konuşur, çok iş görür, çok düşünür" derler. Çok düşünüp çok iş yaptıkları kadar çok konuştukları da gerçek. Saha bulunca İngiliz de makineli tüfek gibi başlıyor gürül gürül konuşmaya. Kitaplıklarda, kulüplerde, dost meclislerinde ve hatta parlâmento üyeleri kamaralarında ortaya atılan konu üzerinde geniş tartışma açıyorlar.
BBC radyosu da bütün İngilizler adına konuşuyor. Herhangi bir taraf tutmak yok. Radyo da televizyon da haber ve yorumlarında tarafsız davranmak zorunda. Yoksa Kraliyet Müşavirler Kurulunun işbaşına getirdiği yöneticiler başlarına geleceği peşin olarak düşünmelidir. Ya bütün evlerdeki radyo ve televizyonlar kapatılacak veyahut da dinleyiciler yayın yerlerine hücum edeceklerdir. İngiliz, "benim verdiğim vergi ile kurulup çalışan radyo ve televizyonda belli bir partinin propagandası yapılamaz" demek hakkını kullanacaklardır.
BBC radyosu Türkçe dahil 43 ayrı dilden yayın yapıyor. BBC radyosu kantinlerinde her dilden konuşan kişi ile karşılaşmak mümkün. Eğlence, eğitim programları yayınlamak maksadıyla kurulan Bağımsız Televizyon Makamı'nın programları da halkın görüşlerine aykırı olamıyor, bir partiye bağlı olamıyor.
Basın için de ayrıca kanun yok. İnsan hakları, haysiyetli, demokratik görüşü ve dinî inancına dokunmamak şartına okuyucunun koyduğu "kontrol" sistemiyle uyan basını istediğini istediği gibi yazmakta serbest, Kimse bir "tahrir-i sükûn" bir "tedbirler kanunu" çıktığını hatırlamıyor, hatta savaş yıllarında bile!...
(Tahir Kutsi Makal, Köylü Gözüyle Avrupa, 1965)
İLGİLİ İÇERİK