SUUT KEMAL HAYATI ve ESERLERİ-2
Suut Kemal Yetkin kimdir? Hayatı ve eserleri: Urfa’da doğdu (1903). Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladıktan sonra Fransa’ya gitti. Paris’te felsefe öğrenimi gördü (1923-30). Öğretmenlik, öğretim üyeliği yaptı. Urfa’dan milletvekili seçilerek parlamentoya girdi (1943). Tekrar üniversiteye dönünce İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları profesörlüğü, Ankara Üniversitesi rektörlüğü görevlerinde bulundu. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Güzel Sanatlar Eğitimi, Hacettepe Üniversitesi Fen ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sanat Tarihi kürsülerinde ders verdi. 1 Nisan 1980’de öldü.
Edebiyat dünyasına Yarın ve Servet-i Fünun dergilerinde çıkan şiirlerle girmiş, sonra bu şiirlerden oluşan Şi’r-i Leyal (1923) adlı küçük kitabı yayımlamıştı. Ağaç (1936), Kültür Haftası (1936), insan (1938) yeni edebiyat hareketinin geliştiği yıllarda en fazla yazdığı dergiler arasındadır.
Suut Kemal’in Ağaç ve Kültür Haftası’nda çıkan yazılarıyla eleştirmen ya da deneme yazarı kimliği kazandığını söylemek güçtür. O da, bu dergilerin düşün yapısını belirleyen Ord. Prof. Mustafa Şekip Tunç, Abdülhak Şinasi Hisar, Peyami Safa, Necip Fazıl gibi sanat sorunlarına da idealist felsefeye bağlı görüşlerle yaklaşırken ruh, edebiyat, fanilik, mucize, eşya, gölge, mistik, bedii zevk, haz gibi sözcükleri kullanmayı sever. Tadını çıkarmaya çalışır gibidir bu sözcüklerin. “Mev’ut Ebediyet” [Ağaç, 11 Nisan 1936) adlı yazısında “Eğer mutlak ve ebedî bir varlığa inanırsak her şey kurtulmuş demektir. O zaman fâni hayatımız ve eserimiz bir mana alacak, şüphenin yükü altında bükülen belimiz doğrulacaktır” diyerek “zamandan ve mekândan uzak bir ebediyet” isteğini doğru bulurken, idealist Fransız düşünürlerinin yankısıymış izlenimini bırakır.
“Kendine Yeten Sanat” (Ağaç, 4 Nisan 1936) yazısında genel sanat kuramlarına ilişkin görüşlerini belirtirken mutlakçı değildir.
Comte, Proudhon, Taine, Guyeau, Tolstoi gibi mütefekkirler sanatı müstakil tanımazlar. Bunlara göre din, millet, aile, iş gibi (anesthé- tique), lâbedii fonksiyonlar tamamıyle içtimaidir. İçtimai olmayan yalnız bedii fonksiyondur. O da diğer fonksiyonların ifadesi olduğu, diğerlerinin tekâmülünü takip ettiği nisbette içtimaidir. Bu (socio-esthétique) telakkinin en canlı şeklini bugün tarihi maddecilikte görmekteyiz.
Sanat için sanat nazariyesi hakkında (Téophile Gautier)den beri çok şey söylendi. Söylenenleri tekrarlayacak değilim. Burada yalnız sanat şekillerinin, üslupların, ekollerin spesifik bir tekâmüle tabi olduklarını kısaca hatırlatmak isterim. Sanat; siyasî, dinî, İktisadî vakalara bağlı olmakla beraber onların tekâmülünden müstakil olarak kendine mahsus bir tekâmül takip eder. Bu karşılıklı tekâmülün safhaları yekdiğeriyle karışmaz.
(Kendine Yeten Sanat)
Daha sonra sanatın bağımsız ve varlığı yalnızca kendi yasalarıyla belirlenen bir gerçek olduğunu savunur Yetkin. Özellikle Ulus, Sanat ve Edebiyat gazetesinde yazdığı 40’h yıllarda bu görüş çizgisinde derinleşmeye çalışır. ilk kitabı Edebiyat Konuşmalarındaysa (1944), on, on beş yılın yazı birikiminden sadece on birine yer vermiştir. Deneme özellikleri ağır basan bu yazılarda da, klasik ve çağdaş sanatçıların kimi yapıtlarına yaklaşmaya çalışarak kendi görüşlerini ifade eder. Onları bir çeşit güven aracı olarak kullanmak istiyor gibidir. Yetkin’e göre edebiyatı, konuya indirgemek isteyenler vardır. Bunlar sanatın kendi gerçeğinden uzaktırlar. Oysa sanat kendi gerçeği, kendi yasaları, kendi “ritimleri” olan bir olgudur. Sanat, “bir imkânlar dünyasının türlü tesirler altında uyanması, tutuşması ve mucizeli bir surette gerçekleşmesidir” (sf. 40); Sanat yapıtlarının nesnel olarak yargılanması da yanlış yargılara yol açar. “Sanat eserini ancak Sanat görüşüyle” değerlendirmek gerekir. Çünkü elde hem nesnel bir ölçüt yoktur, hem de sanat yapıtlarının “türlü unsurların nasıl esrarlı bir terkibinden vücuda geldiği bugüne kadar bulunmamıştır; bulunacağa da benzemiyor”dur (sf. 49).
Yetkin’in 1950’den sonra yayımladığı kitaplarda da ilk yapıtında ileri sürdüğü görüşleri zenginleştirerek amacına yöneldiğini söyleyebiliriz. Edebiyat Konuşmaları’nda kendini ortaya koymak isteyen bir yazar vardı. Bu kitaplarda görüşlerinin yaygınlık kazandığını sanan bir sanat adamının kendine inanmışlığı su yüzüne çıkar. Mallarmé’dan, Valêry’den, André Gi- dé’den, Yahya Kemal’den söz eder, onların sanat görüşlerini mutlak sayarken genelde özgürlüğü, özelde kendi özgürlüğünü kutsal saymıştır. Ama tabana yakın kesimdeki insanların duyarlıklarından kaynaklanan yeni şiir hareketi karşısında eleştirel tavrım gizlemez. Yeni edebiyat hareketiyle ortaya çıkan değerlerin şiir ve öykülerindeki içerik değişiminden rahatsız ol-
duğu için yapısal değişmelerin yarattığı güzelliklerin de tadına varamadığını kanıtlayan yazılar yazar.
DENEME KİTAPLARI
Edebiyat Konuşmaları (1944),
Edebiyat Üzerine (1952),
Günlerin Götürdüğü (1955),
Düşün Payı (1960),
Yokuşa Doğru (1963),
Şiir Üzerine Düşünceler (1969),
Denemeler (1972).
KAYNAKLAR: Hüseyin Cöntürk-Asım Bezirci, Günlerin Götürdüğü, Getirdiği (1962); Asım Bezirci, Bilimden Yana (1962); Mehmet Şeyda, Edebiyat Dostları (1970); Adnan Binyazar, Varlık (Mart 1972), Türk Dili (1 Mayıs 1972), Prof. Suut Kemal Yetkın’e Armağan (1984).
Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı 4, Cumhuriyet Dönemi 2, Şükran KURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.
- << Önceki
- Sonraki