Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN-2

Elemlerimize ve ıstıraplarımıza bazan, adına saadet dediğimiz, geçici memnunluklar da karışır. İşte hayat bundan ibarettir

Hüseyin Cahit Yalçın

HAYATI: 1875’de Balıkesir’de doğdu. İlköğrenimini Rumeli’de Siroz şehrinde, orta öğrenimini İstanbul’da yaptı. Mülkiye (Siyasal Bilgiler) Mektebi’ni bitirdikten sonra Maliye Nezareti Mektubî Kalemi’nde kısa bir süre çalıştı. Sonra öğretmenlik mesleğine geçti. Vefa ve Mercan idadilerinde Türkçe ve Fransızca dersleri okuttu. Mercan İdadisi (lisesi) müdürlüğünde uzunca bir süre çalıştı. Bu arada Servetifünun topluluğuna katılmış; hikâyeler, eleştirmeler, tartışmalar yazmaya başlamıştı.

1901’de Servetifünun dergisinde yayınladığı «Edebiyat ve Hukuk» başlıklı yazısı yüzünden dergi kapatılıp topluluk dağılınca o da, öteki arkadaşları gibi, 1908’e kadar basın ve edebiyat hayatından uzak kaldı.

1908’de memurluktan istifa edip siyasete atıldı. Tevfik Fikret’le birlikte «Tanin» gazetesini kurdu. Fikret kısa bir süre sonra ayrılınca Hüseyin Cahit gazeteyi tek başına çıkarmaya devam etti. (Bu gazete kuruluş tarihinden elli yıl sonraya kadar, zaman zaman kapanıp yeniden yayınlanmak suretiyle, Hüseyin Cahit’in ölümüne yakın zamana kadar sürmüştür.)

İkinci Meşrutiyet döneminin ilk İstanbul milletvekillerinden olan Hüseyin Cahit, Otuz Bir Mart Olayı’nda büyük tehlikeler atlattı. Ayaklanmacılar, onu sanarak, benzeri bulunan Emir Arslan Bey adlı bir milletvekilini öldürdüler. Bu arada gazetesi ve matbaası da yağma ve tahribe uğradı.

Otuz Bir Mart Olayı’nın bastırılmasından sonra yeniden siyaset ve gazetecilik hayatına dönen Hüseyin Cahit bir ara Meclis Başkanlığı yaptı. İttihat ve Terakki Partisi’nin en hararetli mensubu ve savunucusu idi. Birinci Dünya Savaşı içinde Düyunu Umumiye idaresinde Türk delegeliği yaptı. Savaşın yenilgimizle sonuçlanmasından sonra, İstanbul’u işgal eden İngilizler tarafından, birçok başka siyaset adamlarıyla birlikte, Malta adasına sürgün edildi. İki yıl kadar burada kaldı. 1921’de serbest bırakıldı.

Cumhuriyet’in ilânı yıllarında «Tanin» gazetesini yeniden kurdu. Yeni hükümete ve rejime karşı muhalif bir tutum takındığı için İstiklâl Mahkemesi’ne verildi ve bu yüzden bir süre Çorum’da sürgün kalmaya mahkûm edildi. Affedilip İstanbul’a döndükten sonra siyasi basından çekilip kendisini İlmî ve edebî çalışmalara ve çeviri işlerine verdi. «Oğlumun Kütüphanesi» genel başlığı altında tarih, coğrafya, din, ahlâk, sosyoloji konularında batının birçok önemli eserlerini dizi halinde Türkçeye aktardı.

Bu arada «Fikir Hareketleri» adı altında kurup uzunca bir süre yaşattığı bilim, sanat ve düşünce dergisi de, zamanında, büyük faydalar sağladı. Hüseyin Cahit bu derginin hemen bütün yazılarını —telif ya da tercüme suretiyle— bizzat kendisi hazırlıyordu. Bu süre içinde ayrıca çeşitli gazete ve magazinlere zengin sohbetler, gezi notları, incelemeler de yazmaktaydı.

İkinci Cihan Savaşı’nın başlamasıyla, 1939’dan itibaren, yeniden siyasete döndü. «Tanin» gazetesini yeniden çıkarmaya başladı. Beşinci dönemden başlayarak Büyük Millet Meclisi’ne İstanbul milletvekili olarak girdi. 1950’ den sonraki çok partili siyasî hayatta, ömrünün sonuna kadar, muhalefetin en belirgin temsilcilerinden biri olarak göründü. Bu yüzden ömrünün son yıllarında hapishaneye de girdi. İlerlemiş yaşından dolayı serbest bırakılışından kısa bir süre sonra, 1957’de, İstanbul’da öldü. Zincirlikuyu mezarlığında gömülüdür.

EDEBÎ KİŞİLİĞİ: Hüseyin Cahit Yalçın, Servetifünun yazarları arasında kendi kişiliği içinde en çok evrime uğrayan edebiyatçıdır. Sanat hayatına hikâye, roman, hattâ mensur şiir yazarak girmiş, daha sonra genellikle tenkid ve tartışmada karar kılmıştı. Servetifünun’a yapılan çeşitli saldırılara aynı şiddette cevaplar vermekle ün yapan Hüseyin Cahit, sonraları bu tür yazılarından bir kısmını kitap haline getirirken o eserine «Kavgalarım» adını vermeyi uygun görmüştü. Meşrutiyetten sonra edebiyat ve sanatı hemen tümüyle terk edip yoğun bir siyasî yazar olarak ortaya çıktı. Onun gazetecilik ve siyaset hayatı da çetin kavgalarla geçti. Her dönemde çeşitli kişiler ve zihniyetlerle —bazan haklı bazan haksız— büyük çatışmalara girişti. Cumhuriyet’in ilk yıllarında susmaya mecbur kalınca bilimsel ve fikirsel çeviri ve çalışmalara yöneldi ve ömrünün son döneminde yeniden bu alanı terk edip tekrar siyasî yazarlığa döndü. Artık ölünceye kadar da bu yolda devam etti.

Hüseyin Cahit hiçbir zaman Servetifünun’daki öteki arkadaşları kadar «salt sanatçı» olmadı. Belki de onun ruh yapısında böyle bir eğilim yoktu. Bundan dolayıdır ki onun tek bir romanı ile birkaç hikâye kitabı, sıradan birer ürün olmaktan ileri gidememiştir. Kendisi dilde üslûpçuluktan, sanatta duygusallıktan fazla katı bir gerçekçiliğe, akla, mantığa ve bilgiye yöneliktir. Özellikle «Hayat-ı Hakîkiye Sahneleri» adını taşıyan kitabındaki hikâyeleri, kendisinin bu yönünü çok iyi belgeler. Bu hikâyeler, bir sanat ürününden çok, günlük bir gazete havadisi, eğer böyle değilse bile bir röportaj havası taşır. Gerçi onun «Hayat-ı Muhayyel» adlı kitabında Halit Ziya’yı hatırlatan ve muhakkak ki Mehmet Rauf’tan daha başarılı bazı hikâyeleri bulunmaktadır; ancak bunların sayısı da birkaç taneyi geçmez. «Hayâl İçinde» adlı romanı ise Türk edebiyatında çoktan bir hayal haline gelmiş bulunmaktadır.

Hüseyin Cahit, dil ve anlatım hususundaki tutumu bakımından da Tevfik Fikret ve Halit Ziya’dan belirli ayrılıklar gösterir. Fazla külfetli ve süslü anlatıma pek önem vermez. Tüm yazıları genellikle daha duru ve daha külfetsizdir. O, bu konuda Mehmet Rauf’la benzerlik havası içindedir.

Sonuç olarak şunu söylemek yerinde olur ki Hüseyin Cahit Servetifünun’un duyan ve duyuran, ürperen ve ürperten değil, düşünen ve düşündüren, edebiyatın «sanatkârânelik» yönünden fazla, akılcılık ve gerçekçilik yönüne dönük bir kalemidir. Servetifünun’dan sonraki yazı hayatı ise —yukarıda da belirtildiği üzere— sadece bilime, fikre ve siyasete dayalıdır. Bu edebiyatçımız, ileride, edebî eserleri ve onların etkileriyle değil; çeviri ve siyaset atılmaları ve bunların temsilcisi olan yazıları ile anılacaktır.

BAŞLICA ESERLERİ; Nâdide (ilk roman denemesi); Hayâl İçinde (roman); Hayat-ı Muhayyel (hikâyeler); Hayat-ı Hakîkiye Sahneleri (hikâyeler); Niçin Aldatırlarmış? (hikâyeler, gezi notları, anılar); Edebî Hâtıralar(edebiyat anıları); Kavgalarım (tenkidler, tartışmalar); Oğlumun Kütüphanesi (50 cilde yakın çeşitli konularda çeviriler); On Yılın Romanı (İkinci Meşrutiyet tarihi); Malta Hâtıraları (sürgün anıları); Talât Paşa (monografi). Çeşitli dergi ve gazetelerde tefrika edilmiş birçok eserler, roman çevirileri ve on bine yakın sohbet ve makaleler.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi