Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AY ŞİİRLERİ

  1. MART İÇİN HOYRAT – ONAT KUTLAR   
  2. MART DİYE BAHAR GELDİ - YILMAZ ERDOĞAN   
  3. NİSANLIK ÖLDÜ MÜ? - YILMAZ ERDOĞAN    
  4. NİSAN DAĞLARI - MUSTAFA NECATİ KARAER    
  5. BİR NİSAN ŞİİRİ-OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI    
  6. NİSAN - ORHAN VELİ KANIK    
  7. MAYIS - SABAHATTİN ALİ    
  8. MODA'DA MAYIS- YAHYA KEMAL BEYATLI    
  9. MAYIS BÜYÜSÜ - ONAT KUTLAR    
  10. UZAK HAZİRAN -NECATİ CUMALI    
  11. HAZİRAN - CELAL SILAY    
  12. HAZİRAN -BAKİ SÜHA EDİBOĞLU    
  13. HAZİRAN GECESİ -CEYHUN ATUF KANSU    
  14. HAZİRAN - İBRAHİM SADRİ    
  15. HAZİRAN –CAHİT ZARİFOL    
  16. HAZİRAN - İLHAN BERK    
  17. HAZİRAN – SABAHATTİN KUDRET AKSAL    
  18. TEMMUZ - CAHİT KÜLEBİ    
  19. TEMMUZ, YILLAR SONRA - CEVAT ÇAPAN    
  20. KİRLİ AĞUSTOS - EDİP CANSEVER    
  21. AĞUSTOS ŞİİRİ  -HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL    
  22. AĞUSTOSTA, BALKONDA - KEMAL ÖZER    
  23. AĞUSTOSTA KAR-MÜMTAZ BEĞEN    
  24. AĞUSTOS MELALİ - HÜSREV HATEMİ    
  25. EYLÜLÜN SESİYLE - EDİP CANSEVER    
  26. EYLÜL KUŞATMASI - YAHYA AKENGİN    
  27. EYLÜL-FAZIL İBAOKURGİL    
  28. EYLÜL- HAYDAR ERGÜLEN    
  29. EYLÜL - HİLMİ YAVUZ    
  30. EYLÜL MENSURESİ - İDRİS NEBİ KARAKUŞ    
  31. EYLÜL-İDRİS NEBİ KARAKUŞ    
  32. EYLÜL SONU - YAHYA KEMAL BEYATLI    
  33. EYLÜL... - AHMET TELLİ    
  34. EYLÜL  -SEFA KAPLAN    
  35. EYLÜL OLUYOR - SÜREYYA BERFE    
  36. EYLÜL YORGUNU - HASAN AKAY 
  37. ŞUBAT-FAZIL AHMET AYKAÇ  
  38. AYLAR VE MEVSİMLER -MUSTAFA ECEVİT

     

 


SAYFA:1/01-10

1-MART İÇİN HOYRAT – ONAT KUTLAR

Sabah erken kalktım dereler buz
Tanrı bilir ne zaman döner avcılar
Kör Süleyman gece gündüz sayıklar
Çadırı yıkılsın da bozulsun bağı
Kan izlerini sildi götürdü acı kırağı
Dolandım durdum uzun yollarda yalnız

Severim gözünü şu halime bak
Yaramı saran gümüş telli kavak

Döner durur göğün dibinde bir yabana
Kartal mı desem peşinde bir alıcı kuş
Hakkâri Oramar yaylası Van gölü Muş
Genç ömrüm bir kürt kilimiydi geçti gitti
İnsan yüreği pas tutar derdi babam rahmetli
Başında bir solgun poşu ayağında çarpana

Gözünü severim bir haber salsana
Yüreğimden uçan gümüş telli turna

Uyudum uyandım bir uzun gece
Ay karanlık devir puşt hava dumanlı
Sırtımda bir hançer söğüt yaprağı
Düşte gördüm dökülmüş odamın beyaz
Kireci bahar gelmeden geçip gitmiş yaz
Kimse sormaz aç mıyım susuz mu halim nice

Gözünü severim sen söyle kiraz
Ağacından doğan gümüş telli saz

Kar üstüne açmış yaz delisiydi
Erken öttü gönlümün çapar horozu
Korkarım silerler defterden bizi
Götürür ayrılığa bir tahtadan at
Tarih dokuz yüz seksen gün yirmi üç mart
Biri hasret gömleğini bir daha giydi

Yüzünü seveyim sarayım belin
Koynumda uyan gümüş telli gelin


MART DİYE BAHAR GELDİ - YILMAZ ERDOĞAN

Adını savurur rüzgâr,
Saçlarının niyetine.
Aşka küserim sonra, ülserim azar,
Azar azar düşer şakaklarıma mart akları.

Bak ne güzel erken bahar açmış ağaçlar,
Bir soğuk vursun da görsünler günlerini!

Adını savurur rüzgâr,
Deneyimli bahar niyetine.
Ülserim azar,
Azar azar düşer saçlarıma mart akları.

Ben her bahar pişman olurum.
Erken açar baharlarım,
Soğuk vurur goncalarıma,
Toprak olurum.

Martı görünce kaçacak yaz ararım.
Ve gözlerimi kapatırım erken martı sesi duyunca.
Sanki kızım dilime vurmuş sanırım,
Giderken kapattığım kapının kilidi.

Ben her bahar pişman olurum.
Güneşe kanar baharlarım.


NİSANLIK ÖLDÜ MÜ? - YILMAZ ERDOĞAN

koşulacak bir sancı gibi inceden
genceden aktım geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve ıslak bir ışık ilkbahara
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa..

çocuklar bulmuş, getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan,
çocuk olmasa?...
aşk şakasını kaldırır mı insan,
çocuk olmasa...

bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur,
nisanların yenildiği yalancı baharlarda..
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa !
 
Nisan 1995


NİSAN DAĞLARI - MUSTAFA NECATİ KARAER

Bir bahar gününden kalma sarhoşluğum,
Bir bahar artık düş, artık resim.
Gelme üstüme gelme sarhoşluğum
Gelme esmerim.
Gelsen, nisan yağmurlarıyla ıslansak
Ama yasak.

Yitik mısralar, yarım mısralar arasından
Başıma vuruyorsun gecelerle.
Seni, çoban ateşlerinde buluyorum duman duman,
Yıldızların sustuğu saatlerde
Gelsen, türküler çağırsak
Ama yasak.

Hangi rüzgârlar götürdü saçlarını
Hangi rüzgârlar, bilinmez ki balam,
Gitti ellerin, gitti odaların aydınlığı
Anlatamam.
Gelsen, yalnızlığın camlarını kırsak
Ama yasak.

Gel tomurcuğum, gel nazlım, gel bulutum
Nisan dağlarından yağmur yağmur
Tanrı değiliz diyorum
Kelime kelime durmayalım ne olur,
Gelsen, ikimiz bir mısra olsak
Ama yasak.

Bir nisan gününden kalma sarhoşluğum,
Bir nisan artık düş, artık resim.
Gelme üstüme, gelme sarhoşluğum
Bu mevsim başka mevsim.
Gelsen, ekim rüzgârlarıyla savrulsak
Ama yasak.


5-BİR NİSAN ŞİİRİ-OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI

Sana sormadan sevda giyindim
Pek yakıştı üzerime
Sevindim
Fotoğrafların
Gülümseyen karelerindeyim şimdi
Yanağıma dudak izini bırakan bir öpücük kondurursan
Her şey tamam olacak gibi
Bütün başlangıçlar güzel oluyor
Bütün sevdalar güzel başlıyor

Çok bahar mı saydık ömrümüzde
Daha çok bahar yaşasaydık doyar mıydık?
Sanmıyorum
Veya daha çok sevda
Her bahar bir yangın mesela
Her bahar bir gelincik ömründe içim kavrulsa
Rüzgârda savrulsa tohumlarım
Oraya buraya dağılsa
Binlerce aşka kucak açmak ayıp olmasa

Veya
Bir tek sen olmayı denesen sevdaların tümünde
Özlediğim bütün aşkların şekline girebilsen
Yalnızca seni özlesem
Bilsem ki
Her aradığım sendedir
Her aradığın bendedir
Baharı beklemezdim ben



NİSAN - ORHAN VELİ KANIK

İmkansız şey
Şiir yazmak
Âşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.



MAYIS - SABAHATTİN ALİ

Mayıs, ayların gülüdür,
taze bir çiçek dalıdır,
İçerim ateş doludur;
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Yeşil dağlara göçülür,
Kırmızı şaraplar içilir;
Yârim dökülüp saçılır,
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Göklere karşı yatılır,
Dertlerimiz unutulur;
Eski sevgiler atılır;
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Uzakta kuşlar seslenir;
Gönlüm genişler beslenir;
Yaşamağa heveslenir,
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Yumuşak rüzgârlar eser;
Çimenlerde yârim gezer,
Yanılır, bana gülümser;
Mayıs'ta gönlüm delidir.



MODA'DA MAYIS- YAHYA KEMAL BEYATLI

Şafaktan önce uyandım bahar odamdaydı.
Mayıs, çiçekleri etrafa öyle bir yaydı
Ki varlığım büyülenmişti en derin haz'la
Cihanda lezzet alınmaz bu duygudan fazla.
Seven kadınla seven erkeğin visali gibi,
Bütün saadet olan mevsimin bu hali gibi,
Sürekli sevgiyi duydukça anne toprak'tan.
İçimde korku nedir kalmıyor yok olmaktan.

Hayatı rayiha gibi sihriyle sindiren toprak,
Bugün ne semtine baksam, çiçek, çimen, yaprak!
İçinde rahata varmış yatan aziz ölüler
Demek ki böyle bahar örtüsüyle örtülüler!


MAYIS BÜYÜSÜ - ONAT KUTLAR

Kentin dölyatağından bir öğle sonu
mor kelebeklerle doğan siyah apansız
abanoz işlemeli geceydik. İkimiz.
Beklerdik. Nasıl olsa bir mayıs büyüsüyle
açılırdı bu şiirin defteri. Her buluşmamız
aşardı sevinçlerin ipine
öpüşlerle ayrılığın canını.
Sevişirken
durmadan vedalaşırdık gece yatısına
gider gibi evine gitmeden önce.

Hep şaşkın otururduk ikimiz de
kapı aralığında, apansız bir geleceğin.
Ve ben yontulmamış bir akılla düşünürdüm:
Babasını tutmuş bastıran
gözleri kıpkırmızı bir zenci - içimdeki -
Neden diz çökerek salınır durur
bir güvercinle bir kara arasında?
Tapınırdım türkü tanrısına: Mayıs, ne olur,
okşa artık ışığının sağnaklarıyla
yanan gözlerimi ve yeniden
başlasın düşleri bir çılgınlığın.
Nerdeyse silecek dilin keçesi
yazgı tahtasından bu şiirleri.
Dalardım usulca bir kaç kulaçta
ürperen denizine teninin ve mayıs
yüzünün bahçelerinden geçerdi.
Derdim ki hep, bir büyü yapmalıyım: Mayıs ne olur,
bizi bir aydınlığa götüren
yıldızlarla dolu şiir bitmeden önce
kapansın kapıları bir an gecenin.
Kimsecikler kalmasın içerde mor kelebekler
ve ikimizden başka.


10-UZAK HAZİRAN -NECATİ CUMALI

İki dudak arası bir zaman
Gözgöze geldikse geçerken
Mayıs'la Haziran arasında
Yağmurlu bir saçak altından
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan

Uyanıp kış uykularından
Şubat'la Mart arasında
Eylül'le Ekim arasında
Yaz sularından kıyıya çıkan
İki adım arası bir zaman
Gözgöze geldikse geçerken
Günlük güneşlik bir kaldırımdan
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan

Aşktı görmedik bilmedikse
Kimbilir hangi Eylül bir daha
Hangi uzak Haziran

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER




SAYFA: 2 / 10-20

11-HAZİRAN - CELAL SILAY

Haziran üstümüzde dal dal
Moda çevremizde renk renk
İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
Çimenler altımızda sık sık
Bulutlar üstümüzde seyrek

Eteklerin moda yelkenlerinde
Elin omzumda sıcak
Belin kolumda ince
Gözün gözümde ürkek

Işık gölge bir oyun
Çiçek yaprak allı morlu
Haziran üstümüzde dal dal
Saçların yüzümde tek tek

Bir kuş bir kanat tenimizde
Bir rüzgâr bir serinlik içimizde
Bir gök bir deniz mavi mavi
Şarkı bahçe düğün dernek

İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
Etek yelken bir cümbüş
Yanak yanağa sürtünüş
Elin omzumda sıcak
Belin kolumda ince
Dilim kulağında titrek...



HAZİRAN -BAKİ SÜHA EDİBOĞLU

Kırlangıç, yuvasından
Yeni yavrular saldı,
Gözlerimi avutan,
Renkler mayısta kaldı..

Ne olur ağarsın tan,
Susun kuşlarım bir an,
Bahçelerde haziran
Yeni uykuya daldı..



HAZİRAN GECESİ -CEYHUN ATUF KANSU

Yirmi altı haziran gecesi ay erken doğdu
Bir ara sallandı durdu dallar arasından,
İşini bitirip savuştu erkenden,
Bir daha arasam da bulamam,
Yirmi altı haziran gecesi ay erkenden battı.

Bu ara ben de bir kadeh rakı içtim,
Bir tabakta beyaz peynir vardı, yedim
Konuştuklarımı düşündüm de hepsi öyle
Hepsi yirmi altı haziran gecesine mahsus,
İstesem de artık aynı şeyleri konuşamam.

Tam iskemlenin arkasında bir postacı,
Duyurmadan kimseye bir mektup verdi bana,
Ölmüş olduğumu bildiriyordu Tanrı,
İzin istedim bir saniye kendisinden ciğerlerime,
Biçilmiş ekinlerin kokusunu çekmeğe son kez!



HAZİRAN - İBRAHİM SADRİ

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
şimdi sen, denizi de yazmışsındır
beni beter edeceksin ya
martılarını ve simidini İstanbul'un
göznurum
suyun çiçeğe çimene yürüdüğü bir mevsimde
bana umudu yazmana ne hacet
hadi biraz
şehrin şarkısından ve arkadaşlarından bahset

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada
hadi çocuklardan bahset
herkes iyi diye bir yalan yaz mesela
pazar günleri onları güneşe çıkar
ellerinden tut götür uzak bir limana
sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan
mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
kimin aklına gelirdi ki
aşkın ve sevdanın hatrına
bir menekşe büyüteceğim iki ranza arasında
sonra türküler öğreneceğim
zulümün, ayrılığın ve turnaların adına
gönderdiğin kitapları da okuyorum
elin değerse ve zor değilse
biraz çimen taze bir gül yaprağı
karımın sesinden ve çocuklarımın gülüşünden de koy
bir daha ki mektuba
arkadaşların yüreğini de unutma

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
yağmur da yağıyor mu
ıslanıyor musunuz eskisi gibi
eskisi gibi anıyor musunuz arkadaşınızı
hiç unutmadığım adlarınızı
adımın yanına yazıyor musunuz
bu pazar açık görüş var
çocuklarımı, karımı ve arkadaşlarımı istiyorum
konuşuruz ordan burdan
elleriniz elime yüreğiniz yüreğime dokunur
tamam, biraz da ağlarız
ağlarız işte n'olur
mapusluk mevsiminde o kadar olur

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada

hadi çocuklardan bahset
herkes iyi diye bir yalan yaz mesela
pazar günleri onları güneşe çıkar
ellerinden tut götür uzak bir limana
sevgili karıma da bir gül diziyorum boncuktan
mahsus selam ediyorum bütün arkadaşlara

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi
gönderdiğin gibi duruyorum burada
hiç ağlama
ağlamak yakışmıyor haziranda adama
iyi yanları da yok değil ama
bak erken kalkıyorum mesela
gökyüzüne bakabiliyorum arada sırada
arada sırada koymuyor değil
koyuyor hasretlik onca kahrıyla, ama arada

mektubun geldi arkadaşım
haziran da geldi



15-HAZİRAN –CAHİT ZARİFOL

Kim ölüyor hayvanların
Kızışarak daraldığı zamanda
Bir pazu marazında yıkılmadı o kollar
Güç istifi kanın
Saklanmış kadınlıkların
Ve kız kaleleri
Ehli hicablarca saklı
Muhasaralanmış önlerine perdeler akmış
Atmacalar
Gezgin kuşlar
Yeni çığlıklar yepyeni
Hücum sesleri
Hangisi
Daha önde belirsiz buyruk mu ermi
Dayanamayıp çöken duvarlardan
Gerilip yırtılan kaslardan en çok çocuk
davetleri
O av etleri rahleler sandukalar
Karanlıkla katılaşan nöbetci baskıncı silüetleri
Ve açın güller bir sabah daha açın
Bakın Tanrı konuğu insanlar bütün türleriyle
Şu bizim yeryüzünde
Toprakta gel! gel! nöbetleri



HAZİRAN - İLHAN BERK

                    My love is like a red, red rose (e.e.cummings)

Kırmızı kırmızı bir güldür aşkım
İnce yüzünüzde. Kırmızı. Korkunç.

Kor sevişmemizden deli bir yalım
Koyuna sevdanın. Kırmızı. Korkunç.

Karanlık, büyür büyür benim aşkım
Gecenizde sizin. Kırmızı. Korkunç.

Vücudunuza, ağzınıza iner
Gezer etinizi. Kırmızı. Korkunç.

Kalır bir gün bir krallık olduğu
Güzelliğinizin. Kırmızı. Korkunç.



HAZİRAN – SABAHATTİN KUDRET AKSAL

Bakar gülümserdin bana balkonundan
Ah o yaz akşamları sen ne iyiydin
Rüyan, kokun ve sesin
Rüzgâr gibi esiyor günler arkasından

Her an bir başka hatıran
Çiçek açıyor karşıki dalda
Kendimi kaybederek rüyada
Yaşadığım o sonsuz zaman

Bir yarı sarhoşluk içinde
Geçerdim sevdalı evinizin önünden
Görünürdü aralık pencereden
Odan akşam serinliğinde

İşte boydan boya divan
Üstünde akşamı ettiğin
İşte şapkan, bembeyaz entarin
Böyle vakitlerde anlaşılmaz duran

Ufukta görününce yağmur bulutları
Şaşırırdın yapacağını telaştan
Yerleştirirdin her şeyi yeni baştan
Taşırdın içeriye masaları koltukları

O her zaman hatırladığım karanfil saksısı
Suladım o güzel mevsimi keyfimce
Ben haziran gecesi âşığı...      
          


TEMMUZ - CAHİT KÜLEBİ

Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak
Saat üçe doğru bir temmuz gününde,
Yani beni düşüneceksin, ya da bir başkasını
Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin
İncecik parmakların saçlarının içinde.

O zaman kim bilir ben nerde olurum?
Vücudum çıra gibi tutuştu tutuşacak.
Bir kahveye de gidip oturamam
Dost yüzünden, ağaç gölgesinden, senden uzak.

Aklına eserse çık gel evinden
Güneşin sıcaklığını, rüzgarın kokusunu
Anasının memesi gibi emsin derin,
Bacakların görünsün basma eteklerinden.

Boş, dünyanın güzelliği de boş
Arkadaşlar da, hayal kurmak da boş, düşünceler de
Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak,
Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin
Saat üçe doğru bir temmuz gününde.



TEMMUZ, YILLAR SONRA - CEVAT ÇAPAN

Sıcak bir yaz günü, öğleden sonra,
eflatun dağların dibinde,
o sessiz arka bahçelerin birinde,
gölgesinde eriğin, şeftalinin, kayısının
fıskıyeyle oynuyor bir çocuk.
Gece kuşları yuvalarında daha.
Uzaklardaki çocuklarımızı, torunlarımızı
konuşuyoruz,
hangi pencereyi açsak bir görüp bir gözden
yitirdiğimiz.
Kim bilir nerdeler, ne yapıyorlar şimdi?
Hem özlem, hem kavuşma bizimkisi.
Çay içiyoruz
mutlu bir sessizlik içinde.



20-KİRLİ AĞUSTOS - EDİP CANSEVER

O da var olanın ağır ağır yokluğu
Şurda bir gündüz kımıldamakta
Dağılmanın beyaz organı: tuz birikintileri
Gibi bir gündüz
Kalın kabuklarını kaldırır doğa.

Düşer bir balıkçının tersi olan şey
Kirli ağustos! beni oradan oraya götüren eşya
Aklımda üç beş otel ya kalır
Ya kalmaz üç beş otel aklımda
O da değil bir otelin kendisi
Yalnızlığın kahverengi organı: düş birikintisi
Bir de kahverengi alevlerden yapılma.

Başka değil, yokluğu görmek için
Kirli ağustos! göz kapaklarımı da yaktım sonunda.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER



SAYFA:3 / 20-30

21-AĞUSTOS ŞİİRİ  -HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
Hep böyle havalar besler fırtınaları
Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Bir rüzgâr kulaklarımdan hiç eksilmiyor
Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim
Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim
Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi
Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin
Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime
Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim
İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum

Kaderim kaderleri demişim güzelim
Sen olmasan ben böyle değildim
Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim
Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek

Rüzgâr gibi ağustos geçti ellerimizden
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı
Malum o dramın en güzel perdesindeydik
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik
Her gören didik didik bizi denetliyordu
Biz kendi derdimize düşmüştük

Orda da akşamlar olacak güzelim
Kanlı mendil gibi ağustos akşamları
Şu benim çektiklerimi görmeyeceksin
Belki yanında başkaları olacak
Belki düşlerine bile girmeyeceğim
Gün oldu acıların şiirini yaşadım
Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım
Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı
Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin
Dokunsan parmaklarıma tutuşacağım

Yere batan şehrin tek yalnızıyım
Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum
Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler
Tepmişim rahatımı, boynu bükük mutluluğumu
Yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum

Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz
En güzel günlerinde gençliğimizin
Ölümden ötesini aklım almıyor
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
İstesek cenneti kurtarabiliriz
Ben bir ışık için tepmişim rahatımı
Bu güleç yüzlülerin, bu acı türkülerini
Bu yoksul yerleri anlayarak seviyorum
Delicesine anlayarak güzelim
Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek.



AĞUSTOSTA, BALKONDA - KEMAL ÖZER

Ağustosta ay eksiksiz doğarken
karanlığa boğulmazdı böyle
balkonunda oturan adam
göz yaşı tadında olmazdı
dudaklarına götürdüğü rakı


Ağustosta ay eksiksiz doğarken
böyle yazılmazdı bu şiir



AĞUSTOSTA KAR-MÜMTAZ BEĞEN

Ağlasan hisseder burdan duyardım,
Zor günde yanında yine ben vardım,
Demek senin için sâde kumardım,

Başkası için at bundan sonra zar,
Yağdırdın gönlüme Ağustosta kar!

Hani sen sevince başka severdin,
Sev de Leyla kimmiş, bende gör derdin,
Ne yüzüm güldü ne bir gün gösterdin,

Bir bir anlatmaktan ar ederim ar,
Yağdırdın gönlüme Ağustosta kar!

Dedin mi bir gün "al şunu yesene"
Bildiğin tek şey var "çıkıp gelsene"
Haydi artık sen de bir şey desene,

Çektiğim yetmez mi dahası mı var?
Yağdırdın gönlüme Ağustosta kar!

Boşa gider sıkma artık kurşunu,
Kıymetlisin, kursun anan turşunu,
Biraz geç de olsa anladım şunu,

Senden ne sevgili olur ne de yâr,
Yağdırdın gönlüme Ağustosta kar!



AĞUSTOS MELALİ - HÜSREV HATEMİ

I.
Cesâret kalbim, cesâret!
Sustun bütün kış, ürktün kırılmaktan;
Çok gerilerde kaldı derken kar,
Sonra bahar
Ve Temmuz geçti.
Yasımız duruldu, coşkumuz geçti...
Ne ümit var artık ne korku;
Ağustos gecesinde ağulu
Sesleri yalnız böceklerin...
Cisim sarayı yıkılmadan,
Yeni bir sevinçle yıka haydi
Geçmiş günlerin kıştan kalan,
Balçığını sanmam ki arınsın.
Bir devletin inkırazı sanırsın,
Ağustos güze terk eder mülkünü
Ve Zaman’ın Mehter Bölüğü,
İcra-yı âhenk edip sürekli,
Örtüyor gidenlerin çığlığını...
Cesâret ey kalbim, cesâret!

II.
Seni eleme emanet etmeliyim
Çünkü elem,
Sevinçten çok sağlam
Ve kalıcı.
Çocuk! Bu acımasız,
Bu can alıcı
Zaman, üstün gelir hepimize...
Ben seni elemin ellerine,
Emanet edip gidiyorum.
Kıyılar, dağlar
Ve ormanlar,
Senin de ardında kalır Çocuk!
Gün gelir, fakat onlar da
Zaman’a yenilip giderler...
Sonunda yenilenmez yenilgiler;
Zaman, bir başına kalır...
Ve bizim çoktan geçtiğimiz,
Öte âleme geçince Zaman,
Orada hepimiz istisnasız,
O’ndan daha kıdemli oluruz...
Hiç üzülme seni elemin,
Emin ellerine terk ederek,
Gidiyorum.



25-EYLÜLÜN SESİYLE - EDİP CANSEVER

Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
"Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."

Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.

Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.

Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluuğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.

Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımal dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.

Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.



EYLÜL KUŞATMASI - YAHYA AKENGİN

Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Renklerin ilk rengini, rüzgârların ilk uğultusunu
Daima bir tutam eylül çıkar geçmiş zamanlardan
Sarışın bir hüzünle gülümser eylüllerin sonu

Dalıp aynalarda saçların kırlarına ve anlar,
İnsan neler derlediğini ömrün yollarından
Şu telinde bir sevda baharının şavkı var
Şu çizgide bir eski yaz gecesi uzar

Girip delice tutkularla kolkola
Yürüse de isyan vadilerinde günahlarla
Yine de susturulmuş bir yanı vardır kalbin
Bahtımız okunur çehresinde bütün eylüllerin

Bazan bir hazinedir cevapsız sorulardaki sırlar
Dağ sularının suru yüzündeki yalnızlık
Kır çiçeklerine ne söylerse içimde o var
Unutma şairliğim, biz hep eylüllerde kucaklaştık

Düşsün, düşen yaprak solsun solan çiçek
İnletsin ıssız yöreleri bir yetim gibi sam yeli
Vedalaştığımız herşey yine bize dönecek
Bunları hatırlatır sonbaharın şefkatli eli

Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Yardan ayrılışların yürekte yeşerttiği duaları
Öyle başladığını ölümsüz efsanelerin
İliklere kadar işler hatırası mevsimlerin
Lakin eylüllerinki biraz daha derin



EYLÜL-FAZIL İBAOKURGİL

Kara bulutlarla yüklendi gönül
Yar ile böyle kaç zaman
Geçmişti eylül velhasıl
Yağmurdan ıslandık aşk babında


EYLÜL- HAYDAR ERGÜLEN

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
Kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
Kadının gittiği de her yerde söylenir
Kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
Yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
Eylülün semtine kadar böyle gidilir
Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
Eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
Kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder!
O kadın beni terk ederse şair olurum
Oğul olduğum kadın sakın beni terk etme,
Şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder!



EYLÜL - HİLMİ YAVUZ

eylül! daha çocukluğumdan
beri size bakardım ben
bir yazın azalmakta olan
sözcüklerinden nasıl da
ansızın sökülürdünüz
bahçelerle ve kül
dolardı içim...eylül!

eylül! kırılgan mevsim!
cam hançeri güzün
dağılırdı kalbimde
birden gecenin ve gündüzün
perdesiyle örtülürdünüz
tenhâyla ve tül
dolardı içim...eylül!

eylül! unuttum sizi
dağ kızarır yol sararırdı
ve ben dönüşlere bakardım
o aman vermez belleğin
paramparça güldüğüydünüz
aynalarla ve gül
dolardı içim...eylül!



30-EYLÜL MENSURESİ - İDRİS NEBİ KARAKUŞ

Bir fırtına koptu yüreklerde, bir deli rüzgâr esti fidanları deviren,
bir sam yeli ki –sorma- umutları öldüren…

Yapraklar sarı, ağaçlar kuru, çiçekler solgun…

Bitmeyen gecelerin son şarkısı gibi anlatılan;
Avare akşamların okunan son şiiri gibi hayat…

Sanki kalbimize saplanan zehirli mızrak,
sanki beynimize çakılan ilk çelik çivi gibi umutsuzluk…
Kollarımızda değil çelik zincirler,
demir kelepçeler; yüreğimizde…

Nasıl anlatsam bilmem, sararan yaprakları, devrilen fidanları,
kuruyan/solan çiçekleri…

Cevapları girift olan çapraz soruların beynimi nasıl meşgul ettiğini anlatamam ben;
anlatamam beynimi tasından fırlatan kalleş kararları;
yorgun dimağımın hangi sancıları çektiğini…
Bıçak sırtı hükümler isteme benden çaresizliğime kahrettiğim bir anımda…
Yorgun düşen yüreğimin çırpınışları eskisi gibi değil artık…
Bıçaklar açmıyor ağzımızı yıllar var ki…
Kadere kahretmiş Mecnun gibi olduk
düşüne düşüne…

Yusuf yüzlü insanların Kerem gibi yandığını,
taş duvarlara hasret türküleri söylediklerini, darağacına gülümseyerek dimdik gittiklerini sana anlattım mı bilmem…
Bilmem anlattım mı sana, ekmek yerine kurşun yiyenleri aç karnına…
Yoldaşlarımın son yolculuklarında emanet bıraktıkları çocuklarını ben nasıl ederim, düşündün mü hiç!

Şafağın sökme vakti kırıldı umutlarımız;
gün batımı gecelerde kurşuna dizildi duygularımız;
alaca karanlıkta çöktü yüreğimize gam, kasavet Sana anlatmadım mı, sana söylemedim mi güneşin en son battığı yeri,
ufukta sönen yıldızları…

Rengi soluk gökkuşağını sorma benden… Dökme başıma vakitsiz yağmurları, karları…
Ey Eylül!
Sen yağdırdın karı sakalıma;
Sen yoldun saçlarımı;
Sen attın çizgileri gözlerimin altına…

Yırtık ayakkabımız, ütüsüz pantolonlarımız, yakasız gömleklerimiz vardı;
huzur veren, bekle diyen…
Umut kapılarımız açıktı baharı beklerken…
Gözlerimiz çakmak çakmaktı akşam üzeri…

Mırıldandığım son şarkıydı belki “Baharı bekliyorum”;
Belki dudaklarımdan dökülen son mısra idi
“Bir gün mutlaka”…

Umut doluydu korku bilmez yüreklerimiz;
sevda şarkıları söylerdi gönül tellerimiz…
Dikenliydi, çamurdu belki çıktığımız yol;
ama biz gönül erleriydik.

Şafak sökmez, güneş doğmaz,
gündüz olmaz mı hiç hazan mevsiminde?
Geceler bu kadar mı uzundu Eylül’de bilmem…
Tam yirmi yedi yıl, yirmi yedi saat gibi…
Biz Eylül’de çıkmıştık gece yolculuğuna,
biz Eylül’e gömmüştük umutlarımızı karanlığa,
biz Eylül’de ekmiştik sevda tohumlarını
kara toprağa,
biz Eylül’de söylemiştik son şarkımızı insanlığa… Evet biz…
Evet biz, Eylül’de vermiştik gardaşlarımızı kurban…
Bizim ayaklarımıza prangalar,
kollarımıza kelepçeler Eylül’de vurulmuştu
27 yıl evvel…

Belki aşacaktık karlı dağları,
geçecektik çamurlu yolları,
varacaktık “Bahar” denen ülkeye…
Sorma benden, gün bulup gün yediğim gündüzleri,
gün bulup gün içtiğim geceleri…
Hatırlatma bana
akşam güneşinin en son battığı anı…
Aylara, yıllara, mevsimlere dargınım şimdi…

Bu şehirde artık güneş doğmuyor…
Sen kızarttın yanaklarını gökyüzünün,
Sen baktırdın gündüze gece gözüyle yıllar yılı,
Sen dağıttın bulutlarını umutlarımızın,
Sen akıttın zehirli göz yaşlarımızı içimize,
Sen üşüttün yüreğimizi,
Sen çıkardın dumanımızı tepemizden,
Sen gizledin yalnızlığımızı dört duvar arasına,
Sen kattın acıyı şeker diye çayımıza,
Sen kıydın Türkeş adlı beyimize,
Sen yağdırdın karları köyümüze,
Sen kararttın alnımızdaki ak yazıyı,
Sen yetim koydun üç aylık körpe kuzuyu,
Sen vurdurdun umut yelkenimizi karaya…

Eylül hazan, Eylül sam, Eylül solgun çiçek, Eylül gam, Eylül karanlık,
Eylül akşam, Eylül çaresizlik…

Kuşatılmış ülkemizin kurtuluşu için,
yeniden bir olalım, birlik olalım,
sırt sırta verelim…
Omuzlayalım şu mübarek davayı,
çalalım umudun kapısını…

Ey, Ülkü adlı güzelin sevdalısı kara budunun yağız çerileri;
ak alınlı anaların kırk çatal yürekli yiğitleri…
Tanrı Türk’ü kutlu kıldı,
Ocağını mutlu kıldı,
Beylerini atlı kıldı…
Ey ülküdaş!
“Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor;
“Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor.”

Kağan çadırında yas mı var? Nedir bu?
Davranın breh! ...

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER




SAYFA:4 / 30-40

31-EYLÜL-İDRİS NEBİ KARAKUŞ

İki karpuz bir koltuğa
Sığar bir gün meraklanma
Mavi bulut boz toprağa
Yağar bir gün meraklanma

Can evime döktü ateş
Dost dediğim gerçek kalleş
Karanlığa elbet güneş
Doğar bir gün meraklanma

Laf söylersen paşa, beye…
Sürülürsün dokuz köye
Bu gidişle onuncuya
Koğar bir gün meraklanma

Dümbüklerin uysal kulu
Çanağından yemez yalı
Ana bunlar doğru yolu
Eğer bir gün meraklanma

Altın değil paslı demir
Kolumuzu saran zincir
Zalimleri elbet bir bir
Boğar bir gün meraklanma

Duyulmuyor Hakk’ın sesi
Terazinin bilmem nesi
Bizden yana ber kefesi
Cöğer bir gün meraklanma

Kadıya mülk oldu ki hak
Rüşvet keseye doldu bak
Millet inek edip-bırak
Sağar bir gün meraklanma

Zehir kattı aşımıza
Burun soktu işimize
Piç belayı başımıza
Yığar bir gün meraklanma

Zaman geçer, devran döner
Bunlar başımızdan iner
Millet biraz daha dener
Döğer bir gün meraklanma

İdris Nebi eski kafa
Oynamadı bir tarafa
Dizilirsek aynı safa
Değer bir gün meraklanma



EYLÜL SONU - YAHYA KEMAL BEYATLI

Günler kısaldı. Kanlica'nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta gecen sonbaharları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, Günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık...
Bor böyle zevke tek bir omur yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılısın ıstırabı zor.

Hiç dönmemek olum gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile.


EYLÜL... - AHMET TELLİ

Eylül, gülleri soldurarak
duyurdu bu yıl kendini
Böyle olacağını bile bile
şaşırttı bizi yinede

Daha bir demet kır çiçeği
alıp koymadık vazoya
Güller mi unutturdu bize sevinci
yoksa aşındırdık mı kimi duyguları

Şöyle bir akşam
söyleşemedik dostlarla
erkenden kapandı perdeler
yorgun muydu çocuklar da

Her gün yağmalanan
talan edilen sevincimiz
kurudu galiba büsbütün
su yürümüyor dallara

Ama kırpıntı, bir küçük
uç uç böceğinin her nasılsa
konuvermesi balkona
uyarıyor bizi irkilterek

Bu kahrolası tarraka
bitecek gibi değil sokaklarda
Çekip kapıyı çıkmak en iyisi
dalmak caddelere, varoşlara

Belki o zaman eylül
şaşırtmayacak bizi
bulup çıkaracağız çünkü
evrenin öteki yüzünü



EYLÜL  -SEFA KAPLAN

azâdeler ne bilir ey gül
hüzün bahçelerinde gezinir şimdi eylül
fecrin yapraklarına ara-sıra dokunan
selamsız sabahsız solgun sesiyle
kuytu ormanlarda milatsız bir kuş zaman belki bülbül

çünkü eylül
sisden ve buğdan gülüşlerin kaybolduğu
gümüş gelinliğiyle muzdarip bir leylâ’dır
akşam mecnunlarının üst üste boğulduğu bir avuç kül

bir avuç kül
al perçemli bir akşam bu dallarda titrerken
bu sevdanın alnına dolunaylar dokunur
ve alevden gece akrep aynalarında
yakıp söndürmektedir bir milyon cam billûr
gözlerimde bir bulut-çılgın kasımpatılar
ilkel bir teşrifatla sığındı odalara
beyhude bir gemide yol alırken gençliğim
uğradığı her mevsim gönlümde ayrı yara
ben yürüdüm halbuki - yaşamak buysa eğer
ömrümü işlenmemiş bir suça nakışladım
eylül şaşkınlığımın diğer ismiymiş meğer
ya da öbür yüzüyle sevdiğim ince kadın
nedir kederin hey cânım hani sevmelerin
vehmin alacasında savrulan bulutlar mı
kirpiklerin kar mavisi kuşanmış acıları
rehin bırakılacak başka sevdalar var mı
bu mevsim bir kördüğüm-garip bir hülya gibi
tezyinli avuçlarla üstünden geçiyorum
hasretin pervanesi oyalarken kalbimi
masallarım bir çocuk uykusuna süzülmüştür
kirpikleri hâleli altın ninnileriyle
biliyorum bu eylül ölümden öte düştür

azâdeler ne bilir ey gül
hangi ömre nihâyet bahçede gezen eylül



35-EYLÜL OLUYOR - SÜREYYA BERFE

Küçük bir basamağı
bütün varlığıyla geçmeye çalışıyor
yeni yürüyen bir çocuk;
bütün gücüyle, bütün acemiliğiyle, bütün
sevimliliğiyle.
Basamak duvar oluyor, set oluyor.
Ana-babalar denizde, eğlencede yemekte.
Tahtıravalli inip kalkıyor,
salıncağın etekleri rüzgârda
Renklerle, ışıklarla cıvıldıyor bahçe.
Yeni yürüyen çocuk basamağa bakıyor:
Çok uzaklara bakıyor sanki, çok uzaklara.
Eylül oluyor sevimliliği, gücü, acemiliği
Bir anlık Eylül oluyor.

Ne Ağustos'u tanırım artık ne de Ekim'i.
Fuzuli bir kalabalıktan dönmüşüm. Aklım ermiyor.
Suç arıyor, suçlu arıyor yatalak gece.
Ben mi çağırdım seni buraya?
Işıklar altına, karanlığa ben mi çağırdım?
Ben mi gönderdim ne olduğunu bilmediğin
günler arasına?
Sonradan acıyan geçmişindeki gizleri anlatmaya
ben mi gönderdim?
Haziran'mış o çocuğun geçemediği basamak. Kimse
söylemedi.
Süt yumuşaklığıyla geldi; sustu, konuştu. Geçmedi.
Mart bitiyor nerdeyse. Hepsi düşüyor cemrelerin. Düştü
ama,
bağışla beni bahar, yine Eylül oluyor.

Çünkü, kum ve köpük alıyor çocuğu,
aşılıyor basamağı, basamakları
Hayal bile edemeden
gecelerin insanı şaşırtan yerlerini.
Kum, utançtan kayaların kuytularına çekiliyor.
Köpük, boğulup kayboluyor denizin derinliklerinde.
Çocuk, ağlayarak uzaklaşıyor bütün bahçelerden.
Asık yüzlü, suskun bir sabah geliyor.
Herkes buluyor
kendine yakışanı ve yakışmayanı.
Kim kımıldasa hafifçe, Eylül oluyor.

Soluyor işte demin ışıyan gün,
bulutlar çöküyor üstüne.
Yapraklarını döküyor
akarsuların kıyısındaki ağaçlar.
Ağır ağır terkediyor hayvanlarını en sabırlı,
en dayanıklı kır.
Elele tutuşuyor gizlenen iki yürek
Dolaşıyorlar saklamaların, tehlikelerin yollarında.

- Ne konuşmuştuk en son?
- ...
- Hatırlamak istemiyorum. Eylül oluyor...



EYLÜL YORGUNU - HASAN AKAY

Rüzgâr mı getirdi yoktu az önce
Dağlardan yürüyen suskun akşamı
Akşam ki etrafı sarıp örtünce
Eritir ufukta donuk zamanı

Vicdanım dünlerden gel yap sorgunu
Kafeste kuş gönlüm-eylül yorgunu

Resimler çizilir gözleri yaşlı
Silinir bulutlar göğe değince
Sevinç bir içimde, hüzün o başlı
Kanatır yüreği yere eğince

Dağlarda çimenler yağmur vurgunu
Yürümez topraklar-eylül yorgunu

Haykırış küçülür varmaz kulağa
Gönül seslerini duyan mı olur?
Bakışla da gidemezken uzağa
Yıldızı geceden sayan mı olur?

Muştular yağmursuz bulutlar durgunu
Gecede esen yel-eylül yorgunu

Sessizlik hükümdar gece tahtında
Adımlar kısaldı,tutuk nefesler
Bir sarı yaprak var umut bahtında
Girmiş damarına endişe eser

Yalnızlık,gün senin çevir burgunu
Şiirler, şarkılar - eylül yorgunu

Eylül mü sen misin büken boynumu
Uçuşan yapraklar, göçen kuşlar mı?
Sildirmez gözümden ömür sonumu
Ey bahar bir daha çağın başlar mı?

Yalan baharların gönlüm dargını
Kavuşmak ümidi... Eylül yorgunu...


ŞUBAT-FAZIL AHMET AYKAÇ

Söylerken ey fırtına,
Sen dağlara türkünü,
Çekti şubat sırtına
Eski beyaz kürkünü.

Giydi şimdi yamaçlar
Pamuk tüylü bir kalpak.
Bu soğukta çırçıplak
Fakat gene ağaçlar.

Tipi dağa çağırdı
Kurdu, kuşu, çakalı.
Bir gecede ağardı
Yerin saçı, sakalı.

Kışın akla ne sığar,
Ne de yarar işleri;
Saçakların şimdi var
Buzdan yapma dişleri.


AYLAR VE MEVSİMLER -MUSTAFA ECEVİT

Ocakla başlar her yıl.
Ocak bir kış ayıdır.
Aralık ile şubat
Onun arkadaşıdır.

Mart ayıyla birlikte
İlkbahara başlarız.
Ağaçlar çiçek açar
Doya doya koklarız.

Nisan, mayıs ayında
Dağ taş yeşile döner.
Yavaş yavaş yaklaşır
Güneşli sıcak günler.

Haziran ile adım
Atarız artık yaza.
Ağustosa gitmeden
Uğrayalım temmuza.

Sonbaharın içinde
Eylül, ekim, kasım var
Bir yılda on iki ay
Dört tane de mevsim var.

 

 

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

KONULARINA GÖRE ŞİİRLER

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI İLE İLGİLİ ŞİİRLER

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI ŞİİRLERİ

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI ŞİİRLERİ

ATATÜRK ŞİİRLERİ

ÖLÜM ŞİİRLERİ

TÜRKÇE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

ÇANAKKALE İLE İLGİLİ ŞİİRLER

İSTANBUL İLE İLGİLİ ŞİİRLER