Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil

 


1.  Bizde şiir türleri sınıflandırılırken, niteliğe verilmesi gere­ken önem göz ardı ediliyor. Uzun-kısa, biçimsel-özsel gibi yüzeyde kalan sınıflandırmalara başvuruluyor ne­dense. Gerçekte şiir, uzun da olsa, kısa da olsa şairin ki­şiliğinden gelen "tek söz"ü söyler. Bu "tek söz" ise kimi zaman uzun şiiri, kimi zaman da kısa şiiri yaratır.

Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşıla­maz?

A)Şiirleri uzunluk-kısalık esasına göre değil, biçimsellik-özsellik esasına göre sınıflandırmalıyız.

B)Şiiri meydana getiren asıl unsur, şairin okura vermek istediği iletidir.

C)Bir şiirde önemli unsurun biçim değil, içerik olduğu göz ardı edilmemelidir.

D)Bir şiirin sınıflandırılmasından asıl hareket noktası, şiirin niteliği olmalıdır.

E)  Şiirin türlere göre sınıflandırılmasında yanlış yöntemler kullanılmaktadır.

 

2.  Birçok insan, gençliği beğenmiyor. Saç modellerinden tutun da dinledikleri müziğe kadar eleştiriyor onları, kendi kültürümüzden kopmakla suçluyor. Oysa kendi gençliği­mizi hatırlarsak, bunların ne kadar doğal olduğunu görü­rüz. İspanyol paçalar, omuzlara kadar dökülen saçlar, gemi yelkeni gibi yakalar... Büyüklerimiz bizlere de kız­madılar mı? Anası, babası tarafından eleştirilmeyen kaç kişi vardır? Şunu unutuyoruz: Gençlik dinamiktir, özenti­lidir; bir fırtına gibi eser, zamanla durulur. Bu yüzden genç­lere biraz güvenmek gerekir.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A)Kuşaklar arası çatışmanın her zaman yaşanabilece­ğine

B)Gençliği yoz kültürün elinden kurtarmamız gerektiğine

C)Gençlerin insanlara tuhaf gelen arayışlarının geçici ol­duğuna

D)Günümüz gençliğinin yaşam tarzının kültürümüzle bağdaşmadığının düşünüldüğüne

E)  Gençlikteki arayışın büyüklere kaygı vermemesi gerektiğine

 

3.  Köy enstitüleri, halkevleri, beş yıllık kalkınma planları, tarih tezi ve dil tezi, büyük müzik devrimi ve diğerleri, Atatürk­çülük adına ne varsa hepsi 1930'!u yıllarda oluştu. Bu yıl­lar, Türkiye'nin en özgün yıllarıydı. Daha açık söylemeli: Türkiye, Osmanlı'dan 1923'te değil, 1930'lu yıllarda koptu. Türkiye'nin ilk özgün düşünürleri, sanatçıları da bu dönemde yetişti. Bu, bir rastlantı değildir.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A)1930'lar, Türkiye'de çağdaşlaşmanın yoğunlaştığı yıl­lardır.

B)Büyük düşünürlerin yetiştiği dönemler, toplumların bu­nalımlı dönemleridir.

C)1930'lu yıllar, eski bir dünyadan yeni bir dünyaya geçiş yıllarımızdır.

D)İmparatorluktan Cumhuriyet'e geçiş, gerçek anlamda 1930'lu yıllarda gerçekleşmiştir.

E)Atatürkçülük, uygarlaşarak değişmenin simgesidir.

 

4.  Yazar, kişilerini uzun uzun betimlemez. Çünkü onun amacı; yaşamı, sorunları yansıtmaktır. Ama toplumsal so­runlara derinliğine inmez. Toplum düzenini ilgilendiren so­runlara değinmez. Olaylar karşısında daha çok, insanların tepkisini, ruhsal yaşantılarını esas alır.

Bu parçadan sözü edilen yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)Sosyal sorunlara, sorunların bireysel yansımaları açı­sından baktığı

B)Amacı sorunları yansıtmak olsa da bunu bir sosyolog gözüyle yapmadığı

C)Yaşamı, bireylerin ruhsal bunalımlarını anlatmak için yansıttığı

D)Yapıtlarında tasvirlere gereğinden fazla yer vermediği

E)İnsanların olaylar karşısındaki duruşuna yer verdiği

 

5.  Seçkin bir okuru diğerlerinden ayıran özellik, edebiyatın geçmişini de bugününü de takip etmesidir. Bu okurun kitaplarını seçmesinde kitapevleri ve edebi dergiler ve kitap eleştirileri etkili olur. Ancak en önemlisi kitap seçimindeki titizliktir. Edebi beğenisine, bilgi ve kültür birikimine uygun kitaplar seçer. Bu beğeni onun edebi hayatı, geçmişi ve bugünü takip etmesiyle oluşmuştur.

Bu parçadan seçkin okurla ilgili olarak aşağıdakiler­den hangisi çıkarılamaz?

A)Seçiminde birden çok kritere göre hareket eder.

B)Kitap seçiminde ince eleyip sık dokur.

C)Edebiyatı yalnız bugünüyle yorumlamaz.

D)Okuduğu eserlerle bakış açısını değiştirir.

E)   Edebi değerlendirmelerden etkilenir.

 

6.  Düşler güzeldir. İnsan ömrünü törpüleyen olaylara, kötü çalışma ortamına, bir yığın hastalığa karşı savunma kaleleridir. Sosyal çöküntüde tek başına kalan; acıların, yalnızlıkların tükettiği bir yüreğin umut dürbünleridir. Ama insanın sadece düşlerle avunarak, yaşadığı günleri ve zamanları unutması, akıntıya kapılan bir çöp gibi kıyıdan kıyıya savrulması, dayanma gücünü de öldürür. Sarsılan, zedelenen beyin düş kurma gücünü yitirir. Düş, gerçeği yarattığında; gerçek ise düşü yıkmadığında güzeldir.

Böyle diyen birinin aşağıdakilerden hangisini söyle­mesi beklenemez?

A)Bugün vardığım noktayı yıllar önce düşlerim bana gös­terdi.

B)Hayatımın çıkmaz sokaklarından düşlerimle çıktım.

C)Düşlerin dünyasında yaşamayı gerçek dünyada yaşa­maktan daha güzel buldum.

D)Doğan her günün, düşlerimi gerçekleştirmek için bir fırsat olduğunu düşündüm.

E)  Yalnızlığımın ve acılarımın pençesindeyken düşlerime tutundum.

 

7.  Güvenin düşük olduğu durumlarda rekabet vardır; ben kazanayım, sen kaybet anlayışı vardır. Ancak yaşamın büyük bölümü rekabetten ibaret değildir. Her gün eşimizle, dostumuzla çocuklarımızla, iş arkadaşlarımızla rekabet ederek hayatımızı geçiremeyiz. "Evliliğinizde kim kazanıyor?" sorusu gülünçtür. İki kişi birden kazanmıyorsa, o zaman iki kişi birden kaybediyor demektir.

Böyle düşünen birinin aşağıdakilerden hangisini söy­lemesi beklenemez?

A)Sevdiğim insanlarla bir elmanın iki yarısı gibiyiz.

B)En sıradan işi yapan birinden bile öğreneceğim çok şey var.

C)Çalışanlarım mutlu değilse kâr beklemem hayaldir.

D)Bir kaybeden olacaksa, bir kazananın hiçbir anlamı yoktur.

E)Hep en önde olma isteği olmasaydı insanlık bu günlere gelemezdi.

 

8.  Türk milletinin gerçek kalkınması, milletin kurtulması, her şeyden önce, Türk insanının yetişmesine bağlıdır. Kalkınma dediğimiz büyük dava, her şeyden önce bir insan davasıdır. İnsanı kalkınmamış milletlerin maddi kalkınmaları yapmacık ve iğreti olur, yüzeyde kalır, gösterişten öteye geçemez.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varıla­maz?

A)Yetişmiş insan sayısının her dönemde az olduğuna

B)İnsanı kalkınmış toplumların ekonomisinin sağlam ola­cağına

C)Milletimizin kalkınmasının insanımızın yetişmesiyle mümkün olacağına

D)Kalkınmanın temel unsurunun insan olduğuna

E)Kalkınmak isteyen toplumların, önce insanların yetiştirmesi gerektiğine

 

9.  Romanda önemli olan, köyün toplumsal gerçekliğinden çok, köyün insan gerçekliği, köylünün dil ve anlatım özelliğidir. Toplumsal gerçeklik, bu insan gerçekliğine yaradığı ölçüde önemlidir. Bunun için köye bir romancı yaklaşımıyla değil de bir toplumbilimci yaklaşımıyla eğilen yazarların romanları genellikle, bir edebiyat eseri katına kolay kolay erişemez. Sıkıcı olmalarının, okunsalar bile bir iz bırakmadan unutulmalarının nedenini burada aramak yanlış olmasa gerek. Köyden bahsedip bu yanlışa düşmeyen en önemli yazarımız bence Yaşar Kemal; çünkü onda insan her şeyden önde gelir.

Bu parçadan köy romanıyla ilgili olarak aşağıdaki yar­gıların hangisine varılamaz?

A)Köy romanı köy insanını, insan gerçeğini anlatmalıdır.

B)Sanatçı üslubuyla yazılmayan eser, edebiyat eseri ola­maz.

C)Salt bilimsel bir yaklaşım bu romanların kalıcılığını yi­tirmesine neden olmuştur.

D)Köy romanının en başarılı temsilcisi Yaşar Kemal'dir.

E)Toplumbilimci bir yaklaşım köy romanlarını daha gerçekçi kılar.

 

10.       I. Okumanın ona kazandıracaklarından sıkça söz edil­melidir.

II.  Sonraki yıllarda istense de bu alışkanlığı edinmek güçtür.

III.Okumak, kişinin genç yaşta edinmesi gereken bir alışkanlıktır.

IV.Bunun için çocuk, ilkokul çağında kitapla dost edil­melidir.

Bu cümlelerden bir paragraf oluşturulmak istense sı­ralama nasıl olmalıdır?

A) I-II-III-IV                    B) I — IV — II — III

C) III-I-II-IV                    D) III - II-IV-I

E) III-I-IV-II

 

Cevap:1.A - 2.B - 3.B – 4.C – 5.D  - 6.C – 7.E – 8.A – 9.E – 10.D

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi