Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 PARAGRAF

 TEST — 1

 Bana sıkça sorulan sorulardan bir tanesi ................ sorusudur. Bunu soranların hemen hepsi benim cevabımı beklemeden kendileri cevaplar bu soruyu: “Tabii Türkiye’de yazacak konu bulmak da iş mi yani, neredeyse her gün bir olay oluyor, değil mi amal” der. Ben de temelde aşırı sıkıldığım bu konuda meseleyi daha uzatmamak için bu sözleri söyleyenlere katıldığımı söyler ve susarım hep. Bu tamamen yanlış bir cevaptır aslında. Evet, bu memlekette hemen her gün bir veya iki olay olmakta. Ancak bunların hepsi aynı olaydan ibaret. 

1.Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? 

A) “Nasıl her gün yazacak konu buluyorsun?” 

B) “Türkiye’deki sanatçılar niçin Batı dünyasında tanınmıyor?” 

C) “Bir sanat yapıtında biçim-içerik dengesi nasıl sağlanabilir? 

D) “Ülkemizde yazarlar niçin birbirinin tekrarı olan konuları işliyorlar?”

E) “Ülkemizde sanatçılar niçin sosyal konulardan uzak duruyor?”

 

2. (I) Efes, Roma imparatorluğu döneminde Asia eyaletinin başkentiydi ve en kalabalık kentiydi. (II) Nüfusu da yaklaşık 200 bin kişiydi. (III) Kentin merkezini öncelikle zengin Roma vatandaşları mesken tutmuştu. (IV) Merkezden uzaklaştıkça Efes’in diğer sakinleri; tüccarlar, toprak sahipleri ve işçilerdi. (V) Tarih boyunca şehir defalarca yıkılmış yeniden yapılmıştı. (VI) Kentin en varlıklı kişileri ise Yamaç Evleri denen ve kente tepeden bakan konutlarda otururlardı. 

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 

A)I.                 B)II.          C)III.                 D)IV.             E)V.

 

3. Ciddi bir seyirci sorunumuz olduğunu sanmıyorum. Şehir ve devlet tiyatrolarının yarım yüzyıldır sürdürdükleri çocuk tiyatroları ülkemizde özlenen, nitelikli seyirciyi yaratmış bulunuyor bence. Kadıköy Tiyatrosuna bakın. Her ayın ilk birkaç günü içinde tüm biletler tükeniyor. Üsküdar ve Fatih tiyatroları genç seyircilerle dolu. Devlet tiyatrosunun Aziz Nesin Sahnesi de öyle 

Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülmelidir? 

A) İstanbul, gerçekten, tiyatrolarıyla, tiyatro seyircileriyle dünyada önemli bir yere sahip

B) Televizyonların tiyatro oyunlarına yönelmeleri elbette tiyatrolarımız ve tiyatro seyircilerimiz açısından çok önemli 

C) Artık, tiyatronun insanların eğitiminde ne kadar önemli bir yerinin olduğunu sanırım herkes biliyor 

D) Tiyatroya artık gidilmiyor, diyenler, televizyonlarından ayrılıp tiyatroya gitmeye üşenenler bence, giden gidiyor 

E) Televizyon hiçbir zaman tiyatronun yerini tutamaz, sinemanın yerini tutamadığı gibi 

 

4. Bir gün, oturmuş televizyon izliyordum. Bir belgesel programda, yaşlıca bir adam, elini çenesine dayamış, okyanusu izliyordu. Bu adam bir sporcuymuş ve günün birinde okyanusu yüzerek geçmeye karar vermiş. Ama daha yolun başında bayılmış... Müthiş acı verici bir şey bu. Ben böyle bir şeye öyküme malzeme olur diye bakmam. Ama öyle üzüldüm ve insanın dünyayı böyle inatla sevmesi karşısında öyle etkilendim ki, yazmadan edemedim, 

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden söz etmektedir? 

A) Bir öyküsüne konu ettiği yaşlı bir adamdan 

B) insanın isterse her güçlüğün üstesinden gelebileceğinden 

C)Öyküye malzeme bulmanın zorluğundan Gözleme ne kadar değer verdiğinden 

D)Gözleme ne kadar değer verdiğinden

E) Yazmanın kendisi için ne derece önemli olduğundan

 

5. Eskiden edebiyat dergilerinin yeni sayılarını heyecanla beklerdim. Bugüne heyecanı duyamıyorum. Eski ustaların yeni yapıtları karşısında bu hisse kapılıyorum sadece. Sanatsal, düşünsel ortam açısından bugün yaşananlara çok yabancı bir haldeyim. Bir Orhan Kemal’in yokluğunu bugün çok şiddetli hissediyorum. Halbuki Orhan Kemal’in insanları hala yaşıyorlar Türkiye’de. Hatta belki daha çetin koşullarda, daha karmaşık ruh vaziyetleri içindeler, ama onları yazacak bir yazar yetişmiyor. Bunun, edebiyatımız adına çok büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Büyük bir yapaylık var edebiyatta. 

Yazarın bu parçada sözünü ettiği eksiklik aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Eskisi kadar kaliteli edebiyat dergisinin çıkmaması 

B) Sanatsal ortamın eskisi kadar canlı olmaması 

C) Eski eserlere konu olan insanların bugün pek kalmamış olması 

D) Sanat ortamında eskisi kadar iyi sanatçı yetişmemesi 

E) Yazarların daha çok yapay bir dünyayı anlatması

 

6. Şiirde işçilik şart. İşçilik kolay değil. Bir hanımın ördüğü dantel bile büyük bir emek işidir. Ama ben öyle eserler gördüm ki, bakırdan yapılmış, ağırlığınca altından daha pahalı. Niye? İşçiliği çok. Bakın, bakırı bile altının üstüne çıkarabilen sanat, şiiri de elbette ki, altının üzerine çıkaracaktır. İşlemeden bir şey olmaz. Bu yüzden Yahya Kemal hocamızın, bir mısra, bir kelime üzerinde yıllarca durduğunu bir efsane gibi duymuşuzdur. Hayır, efsane değil, gerçek. Duygu ve düşüncelerimizin dil ile dişler arasında gevelenmesine şiir denmeyeceğinin kesinlikle bilincindeyiz artık. 

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Sanatçı sıradan bir malzemeye bile sanat eseri değeri kazandırmasını bilir. 

B) Sanat altınla, gümüşle ölçülemeyecek kadar önemli bir uğraştır. 

C) Gerçek şiir, kelimelerin bir kuyumcu titizliğiyle işlenmesi sonucunda ortaya konur. 

D) Başarılı bir şiir yazmak için, onun üzerinde yıllarca durmak gerekir. 

E) Şiirde konu kadar o konuya uygun bir biçimi bulmak da önemlidir.

 

7. Değerli bir ozanı yitirdiğimizde ozanın bir noktaya erişmiş bütünlüğüne başka bir gözle bakıyoruz. Bu doğal belki, Araya “ölüm” gibi bir kilometre taşı giriyor. Oysa öyle olmamalıydı. Çok daha önceden değerlendirmeli ve irdelemeliydik onun yapıtlarını. Şimdi hiç olmazsa “Bütün Şiirleri” yeniden yayımlanmalı. Ayrıca bundan ders alarak bugün yaşamakta olan ozanlarımıza daha önem vermeliyiz. Bir ozan için asıl korkunç olan, artık unutulduğunu sanmak ya da unutulma kaygısına kapılmak Hele unutulması olanaksız bir ozanın başına bu gelirse, toplumun ya da genç kuşağın belleklerinden silindiği duygusuna kapılırsa o ozan, bu ancak saygısızlık sayılabilir. Yazın dünyası kurtarmalı kendini böyle bir değerbilmezlikten. 

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Ozanlarımızın değerini ölmeden önce bilip, onlara genç kuşakların belleklerinde yaşadıklarını hissettirmeliyiz. 

B) Yaşarken kimsenin değer vermediği bir ozan nedense öldükten sonra değerli hale geliyor. 

C) Ozanlarımızın yaşarken unutulduğu duygusuna kapılmaları, üretkenliklerini azaltır. 

D) Ölen ozanlarımızın genç kuşaklar tarafından unutulmamasını sağlamak için bütün eserlerini yeniden basmalıyız. 

E) Bir ozan için en önemli şey, ölse bile genç kuşaklar tarafından unutulmayacağını bilmektir. 

 

8. 30 yıl önce, Türkiye’de çok önemli edebiyat dergileri vardı. Satışları olağanüstü değildi belki, ama önemli sayıda okurları vardı. ‘Yeni Dergide Memet Fuat, ‘Papirüs’te Cemal Süreya gibi isimler, gençlerin önüne yeni ufuklar açma çabası içindeydi. Bugün öyle bir ortam göremiyorsunuz. Tıpkı televizyonlardaki gibi, çok izlenme kaygısı söz konusu büyük sanatçılarda. Ben 30 yıl önceki kişisel heyecanımı yitirdiğim gibi, 30 yıl önceki o edebiyat coşkusunun bugün var olduğuna da inanmıyorum. 

Bu parçaya göre günümüzün edebiyat ortamının eskisi gibi olmamasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Eskisi gibi güçlü sanatçıların yetişmemesi 

B) Okurların edebiyata ilgi göstermemesi 

C) Usta sanatçıların gençleri yetiştirmek gibi bir kaygı taşımamaları 

D) Televizyonların edebiyata olan ilgiyi azaltması 

E) Gençlerin edebiyata pek değer vermemesi

 

9. Bilirsiniz, bazı kentlerin bazı caddeleri, bazı sokakları o kentin özeti gibidir. 0 kentlerin yürekleri oralarda atar. Sanki kent oralarda soluk alıp verir. Sözgelimi Prag dersiniz, hemen aklınıza Vaslavski Caddesi gelir. Paris dersiniz, ChampElysse canlanır gözünüzde. Moskova’yı anınca Lenin Caddesi beliriverir usunuzda. New York deyince Brooklyn’i anımsamadan edemezsiniz. İstanbul deyince İstiklal Caddesi, Ankara deyince Ulus ve civarı gelmez mi aklınıza? Peki İzmir deyince... İzmir deyince de Kemeraltı çıkar gelir bin bir sesin, bin bir rengin içinden, kentin doğal bir ‘temsilcisi’ gibi. 

Bu parçada sıralanan örnekler aşağıdakilerden hangisini açıklamak içindir? 

A) Bazı kentlerin adlarıyla özdeşleşen caddelerinin olduğunu 

B) Her büyük şehrin önemli ve büyük bir caddesi olduğunu 

C) Dünya tarihinde önemli olan caddelerin herkesçe bilindiğini 

D) Kentlerin büyük caddeler sayesinde rahatladığını 

E) Tarihi birikimi olan caddelerin içinde bulunduğu şehri de zenginleştirdiğini 

 

10. Her yazar kendini anlatır, hiç değilse kendinden bir şeyleri... Ben de ilk kitaplarımda yer alan öykülerde “kendim sandığım” bir insanın iç evrenini, çevresini, yaşadığı kenti, sokakları, insanları yaşatmak istedim. Önceleri, bir akımı benimsemiştim, “tek”ten “çok”a, bireyden topluma yönelişi öne alan bir akımı. Sonraları “çok’un içindeki “tek’in, yani bireyin ele alınmasının öyküye daha çok yakıştığını gördüm. 

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir? 

A) Her yazarın, yapıtında kendinden bir şeyleri dile getirdiğine 

B) İlk öykülerinde insanı her yönüyle ele aldığına 

C) İlk olarak bireyden topluma giden bir akımı benimsediğine 

D) Öyküyü her okuyanın, onda kendinden bir şeyler bulması gerektiğine 

E) Toplumun içindeki birey! ele almanın öykü için daha uygun olduğunu düşündüğüne

 

11. (I) Baylan, yalnızca bir pastane adı değildi. (II) Doğum tarihleri 1925-1 940 arasında değişen bir grup sanatçı için gerçek, yenilikçi bir sanat orta- mıydı. (III) Pastanenin duvarlarında sanatçıların o anda yazdıkları birçok şiir vardı. (IV) Edebiyat, tiyatro, resim, sinema, karikatür sanatlarının sorunlarının aynı masada konuşulup, tartışıldığı bir sanat dünyasıydı. (V) Sanatçı kişiliğimin oluşmasında önemli bir yeri vardır oranın. 

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 

A)I.                 B)II.          C)III.                 D)IV.             E)V.

 

12. Şiirin hikâyeye katkısı çoktur. Şiiri denemiş, yolunu şiirden geçirerek hikâyeye gelmiş olanlara bakın, yer yer bu şair yanlarını hikâyelerinde harmanladıklarını görürsünüz. Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal birer şiir geçmişine sahip hikâyecilerdir. Yolu şiirden geçmemiş birinin iyi bir hikâyeci olabileceğini sanmıyorum ben. 

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir? 

A) Yazın yaşamına hikâye yazarak başlayan birinin son durağı şiirdir. 

B) İyi bir hikâyeci aynı zamanda iyi bir şairdir. 

C) İyi bir hikâyeci olmanın yolunun şiirden geçtiği yadsınamaz. 

D) Şairlik yönü olmayan kişilerin hikayeye yöneldiği görüşü doğru değildir. 

E) Bizim kültürümüzde edebiyat türlerinin temelinde şiir vardır. 

 

13. Karın rengi altın sarısı olsaydı, Refik Halit’e göre, ağaçlar som altından vizelere döner, pencerelerimizin kenarına kılaptan şeritler çekilmiş, saçaklarımızdan sırma püsküller sarkmış, başımıza çil pullar serpilmiş, yollarımıza altın talaşlar serpilmiş gibi olurdu. Güneş vurunca da parıl parıl yanarak yeryüzünü bir masal sarayına çevirirdi! 

Bu parçaya göre Refik Halit aşağıdakilerin hangisinden hayıflanmaktadır? 

A) Kış mevsiminin uzun sürmesinden 

B) Karın altın sarısı olmamasından 

C) Kışın güzelliklerini yeterince yaşamamasından 

D) Kış mevsiminin kendisine ilham vermemesinden 

E) Soğuk havanın hastalıklarını artırmasından

 

CEVAP ANAHTARI:

1.A       2.D      3.D       4.A      5.D       6.C       7.A       8.C       9.A       10.D     11.C      12.C      13.B

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi