Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 HER KELİMENİN MANTIKLI BİR AÇIKLAMASI VAR

Diller arası etkileşim yüzyıllardır sürüyor. Farklı dillerden kelimeler dilimize yerleşmeye devam ediyor. Bazıları garip gelse de unutmayalım, her kelimenin mantıklı bir açıklaması var.

Türk Dil Kurumu (TDK) bünyesindeki çalışma grubu, geçtiğimiz günlerde eczacılık terimlerine Türkçe karşılıklar bularak bir eczacılık sözlüğü hazırladı. Yaklaşık 12 yılda hazırlanan İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğü’nde otopsi-ölü açımı, mazoşist-özezer, refleks-tepke, dezenfeksiyon-bulaşsavma, migren-yarım baş ağrısı, halüsinasyon-varsanım, anestezi-uyuşturum, deterjan-kirgiderir şeklinde isimlendirildi.

TDK Başkanı Mustafa Kaçalin, terimlerin daha anlaşılır olmasını sağlamak istediklerini söyledi. Şüphesiz bu sözlük çalışması önemli bir hizmet. Ancak gribe paçavra, astıma yeprik, epilepsiye tutarık gibi karşılıklar verilmesi ‘Bu kelimeler şimdi daha mı anlaşılır oldu?’ sorusunu beraberinde getiriyor. Örneğin eczacılık öğrencisi Merve Çelik, “Eczaneye gelen kimse ‘Yelprik spreyi verir misiniz? Paçavra hastalığı için ilaç alacaktım’ demez ki.” diye düşüncesini belirtiyor. O, bu sözcüklerin dile yerleşmeyeceği kanaatinde. Tıp öğrencisi Eren Doğan da, “Otopsi kelimesine hangimiz ölü açılımı der ki?” diyor.

Güncel Türkçe Sözlük’te 111 bin 27 kelime yer alıyor fakat toplumun yükünü çeken kelime sayısı 200’ü geçmiyor. Bu açıdan bakıldığında Türkçeye giren kelimelere verilen karşılıkları eleştirirken bir kez daha düşünmek gerekiyor. Malumunuz TDK yakın zamanda ‘kendi fotoğrafını çekmek’ anlamına gelen ‘selfie’ kelimesine Türkçe karşılık bulmak için kolları sıvamıştı. Bir kelimeye oto foto, çekinti, fotoben, kendin gör, kendin çek, haletiben, özbiçem gibi 530 öneri geldi. Bilim kurulu selfie’ye ‘özçekim’ karşılığını verdi. Gençler bu karşılığı diline dolayıp, “Azerice karşılık vermişiz! Çok oturgaçlı götürgeç de diyebilirdik! Bu ne, fizik terimi mi? Özçekim hangi ailenin soyismi? Bu kelimeyi cümle içinde kullanmayı deneyin!” yaklaşımlarıyla meseleyi ti’ye aldı. Fakat Türkçede hemen her kelimenin mutlaka mantıklı bir açıklaması var. 

Lahmacun: Arapçada lahm, et; acin ise yoğrulmuş manasına geliyor. Yoğrulmuş et anlamına gelen lahm-i acin tamlaması dilimize lahmacun olarak geçmiş.

Çerçeve: Farsçada çehar, dört; çub ise çubuk anlamını taşıyor. Dört çubuk anlamına gelen çeharçub, dilimize ‘çerçeve’ şekliyle yerleşmiş.

Çamaşır: Farsçada câme, giysi; şûr yıkamak, temizlemek anlamına geliyor. Yıkanan giysi manasını taşıyan câmeşûr, zamanla çamaşıra dönüşmüş.

Dürbün: Farsçada dûr, uzak; bîn ise gören demek. İki kelimenin birleşiminden ‘uzağı gören’ manası çıkıyor.  

Çarşaf: Çadar, örtü; şeb, gece demek. Gece örtüsü anlamına gelen çadarşeb, çarşaf olarak dilimize yerleşmiş.

Nankör: Bu kelime sözlükte ‘iyilikbilmez’ olarak tanımlanıyor ki nankör de iki kelimenin birleşiminden oluşuyor. Nan, ekmek; kör ise görmeyen demek. Nankör, kendisine verilen nimetleri görmeyen kişi olarak lügate yerleşmiş.

Canbaz: Farsçadan dilimize geçen bu sözcük, can ve baz kelimelerinin birlikteliğinden oluşuyor. Can kelimesi, bâz (oynayan) ile birleşince ortaya ‘canıyla oynayan’ anlamındaki cambaz sözcüğü çıkıyor.

Şeftali: Farsça şaft, kalın; âlû ise erik demek. Erikten daha sulu ve iri olan bu meyveye eriğe benzerliğinden dolayı şeftali (kalın erik) deniliyor.

Tezgâh: Farsça kökenli bu kelime, dest ve gâh sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. Dest, el; gâh ise yer manasında. Üzerinde el ile iş yapılan zemine ‘el yeri’ anlamına gelen destgâh deniyor. Bu da zamanla tezgâh kelimesine dönüşmüş.

Hafta: Farsçada heft, yedi demek. Nitekim yedi günlük zaman dilimine hafta deniyor.

Peygamber: Farsçada paygam, haber; bâr ise taşıyan demek. Peygamber ise haber taşıyan anlamına geliyor.

Tarçın: Bu baharatın kökü dar-i Çini’ye (Çin ağacı) dayanıyor. Çünkü tarçın, Güney Asya’da yetiştirilen bir ağacın kabuğundan elde ediliyor.

Pençe: Penc, Farsçada beş demek. Bir elimizde kaç parmak olduğunu düşününce, ellere neden pençe dediğimiz ortada.

Tuhafiye: Sizin sandığınız gibi ‘tuhaf eşyalar satan yer’ anlamına gelmiyor. Arapçada tuhfe, hediye anlamına geliyor. Tuhaf ise onun çoğul hali (hediyeler).

Pijama: Farsçada pây, ayak; câme de giysi demek. Ayak giysisi denilen paycame zamanla pijamaya dönüşmüş.

Tahterevalli: Bu kelime, aslında taht-ı revan yani yürüyen taht anlamına gelen bir tamlamadan oluşuyor.

Serbest: Ser, baş; best ise bağlı demek. ‘Başı bağlı’ anlamına gelen ‘serbest’ sözcüğü, Osmanlı döneminde evli erkekler için kullanılırdı. İstanbul’dan çıkış izni, geri dönmesine kesin gözüyle bakılan evli erkeklere verilirdi. Bu sözcük de ‘seyahat özgürlüğünü’ ifade ederdi.

Avize: Farsçada aviz, asmak sarkıtmak; avize ise asılan, sarkıtılan şey anlamına geliyor.

Yıldırım: Bu sözcük Eski Türkçedeki yaldırı (parlamak) kökünden geliyor. Gökte birden parladığı için ona yıldırım deniliyor.

HEMRA KÖSE


 

SON EKLENENLER

Üye Girişi