Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

 

Süer Eker

DİVANÜ LUGÂTİ’T-TÜRK, yabancılara Türkçeyi öğretmek, Türkçenin Arapça ile boy ölçüşebilecek nitelikte bir dil ol­duğunu göstermek üzere (Atalay 1985: 6), 1070’li yıllarda Kâşgarlı Mahmut tarafından kaleme alman Türkçe-Arapça ansiklo­pedik sözlüktür. DLT adındaki lügat sözünün çoğul biçimi olan lügât, dönemin Türk topluluklarının diyalektlerini ifade eder.

Mahmut’un, "Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onla­rın dilleriyle konuşmaktan başka çare yoktur.” sözleri (Atalay I 1985: 6), ya­bancıların Türk dilini öğrenmelerini, Türklerle iyi ilişkiler kurmak için tek yol olarak kabul ettiğini gösterir. DLT, dil öğretiminin yanı sıra, okurlarına Türklerin bilim, sanat ve uygarlıkta da yüksek niteliklere sahip bulunduğunu göstermeyi amaçlar. Eser, bu yönüyle, Türk kültür tarihinde, Şuubiyyeci gele­neğin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilebilir.

 

Mahmut, daha önceki derleyicilerden intikal eden bilgileri, bilimsel keşif gezilerinde topladığı malzemeye ekleyerek XI. yüzyıldaki Türk dünyasını çok yönlü biçimde gözler önüne serer. XI. yüzyılda, ulusal bilinci yüksek, idealist ve profesyonel bir bilim adamının Türk dilini zengin dil malzemesi çerçeve­sinde betimlemesi ve eserin bugüne ulaşabilmesi, Türk kültür ve bilim dün­yası için büyük bir şanstır.

Ali Emirî tarafından II. Meşrutiyet’in ilk yıllarında bulunarak bilim dünya­sına kazandırılan DLT’nin İstanbul’da Millet Kütüphanesi’nde bulunan tek nüshası vardır (Atalay 1985: XVIII). Eserin, tamamlanmasından yaklaşık iki yüz yıl sonra, 1366 yılında Şamlı Muhammed adlı bir müstensih tarafından aslından kopyalandığı, nüsha üzerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır (Atalay 1985: XVI). Eserin tıpkıbasımı 318,5 varaktır (638 sayfa).

DLT, Türkolojinin her alanda üzerinde en çok çalışma yapılan ve kendisin­den yararlanılan kaynak eserlerdendir. Kilisli Rıfat, eser üzerinde ilk çalışanbilim adamıdır (1333-1335, 1915-1917). Besim Atalay’ın yayınları (1939- 1943) ise en çok yararlanılan çalışmalardır. Eser, Özbekçeye (1960-1963) ve İngilizceye de çevrilmiştir (1983). Son olarak Talat Tekin, DLT’de yer alan manzum parçaların tamamını konularına göre 91 bölüme ayırmış, manzume­lerin ölçülerini göstererek çevirilerini vermiştir (1986a). Radloff ve Thomsen’in eserlerini yayımlarken Divan'dan yararlanamamış olmaları Türkoloji için bir kayıptır.

DLT’nin Kâşgar (Ordu Kent) veya Bağdat’ta yazıldığı konusunda farklı gö­rüşler vardır. Benzer şekilde, tamamlanması ile ilgili 1072’ten 1077’ye değin değişik tarihler verilir. Eser, üzerinde yer alan, bir bölümü sonradan eklenen notlara göre, 1072-1074 yılları arasında kaleme alınmış ve yazarı tarafından Türk komutanların kontrolü altında bulunan Bağdat’ta Abbasi yöneticilerine sunulmuştur.

DLT’nin yazarı ve çok yönlü bir bilim adamı olan Kâşgarlı Mahmut hakkındaki bilinenler, eserde yer alan bilgilerle sınırlıdır. Karahanlı aristokrasisine bağlı bir aileye mensup olduğu, iyi bir eğitim gördüğü ve KB'nin şairi Yusuf tan farklı olarak, iyi silah kullandığı anlaşılan Muhammed oğlu Hüseyin oğlu Mahmut, aslen Issık Köl’ün güneyinde yer alan Barsgan şehrindendir (Atalay 1985: XII). Yazarın, XI. yüzyılın başlarında doğduğu ve sonlarına doğru öldü­ğü tahmin edilmektedir.

DLT, Türk toplulukları arasındaki kültürel ve politik birliği vurgulayan, bu birliği somut kültürel temeller üzerine oturtan, metodolojik ve tezli bir eser­dir. Eserin yazarı ise, çağma göre ileri, âdeta modern ölçülere yakın bir ulus anlayışına sahiptir. Mahmut, Türkçeci ve Türkçü bir dünya görüşüne sahiptir (Dilâçar 1988: 24). XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Türk kültür ve siyaset yaşamına giren Türkçülük akımının, XI. yüzyıldaki öncüsü, hatta kuramcısı olarak kabul edilebilir.

Mahmut, görüş ve düşüncelerini İslami bir çerçeveye oturtmak, kitabın ya­zılış amacını desteklemek amacıyla 'Yüce Tanrı 'Benim bir ordum vardır, ona Türk adını verdim, onları doğuda yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam, Türkleri o ulusa musallat ederim...’, Türk dilini öğreniniz; çünkü onlar için uzun süre­cek egemenlik vardır.” (Atalay 1985J/4) vb. sahih olmayan hadislerden de yararlanır. Ancak, bu, bilimsel sorunlara öznel biçimde yaklaştığı anlamına gelmez. Nitekim "kâfir” olarak nitelediği ve nefretini gizlemediği Uygurları, bilim adamlığının nesnel bakışı ile değerlendirmek zorunda olduğunu hisse­derek, Karahanlıca ile Uygurca arasındaki yakın ilişkileri ve benzerlikleri di­le getirmekten de geri kalmaz.

Oğuzların, Türk-İslam dünyasında hissedilmeye başlayan siyasi üstünlüğü Mahmut’u da etkiler. Mahmut, Hakaniye Türkçesinden sonra, en çok Oğuzcadan söz eder, Oğuzca, Kıpçakça vb. Türk dilleri ile ilgili, bir bölümü bugünkü verilerle uyuşmayan, ayrıntılı bilgiler sunar (Caferoğlu 1984: II/ 36).

Çağının Radloffu olarak nitelendirilen Mahmut’un (Caferoğlu 1984 II/ 2) kapalı e ve açık e ayrımları dâhil, ünlü nitelik ve niceliklerini özel işaretlerle göstermesi, çift dudak p’si, ve sızıcı d için özel harfler kullanması vb. uygula­maları, tarihsel ve karşılaştırmalı Türk dil bilimi için çok önemli verilerdir.

Mahmut, madde başlarını açıklamak üzere, maddi ve manevi kültür ürünle­ri ile ilgili dil malzemesinden yararlanır. Eser, madde başlan açıklanırken verilen bu bilgilerin çeşitliliği ve zenginliğiyle, bir sözlüğü çok aşan işlev ve değere sahiptir. DLT bu yönüyle sosyal bilimler alanında, KB ile birlikte, Türk kültür tarihinin ilklerini ortaya koyan geniş kapsamlı ve çok yönlü bir eserdir. Eserde Türk topluluklarının mitolojisi, tarihi, toplumsal yapısı, etnografyası, edebiyatı, folkloru ile ilgili önemli bilgiler vardır. Örneğin, Türk dili ve Türk toplulukları ilk kez Mahmut tarafından sınıflandırılmıştır. İslam uygarlığı çevresinde yetişen ilk Türk şairinin adı yine DLT de anılır.

Mahmut, ilk Türk toponomist, coğrafyacı ve haritacıdır, eserini renkli bir Avrasya haritası ile resimlendirmiştir. Merkezinde Doğu Türkistan olan hari­ta, XI. yüzyıldaki Türk topluluklarını ve yerleşim bölgelerini dönemin algılama ve değerlendirmesiyle göstermesi bakımından önemlidir,

Yazarın ifadesi ile hikmet, seci, atasözleri, şiir, kaside, nesir örnekleri ile süslenen madde başları, dönemin Arap sözlükçülük geleneğine uygun olarak,çeşitli vezin kalıplarına göre, sekiz bölümde toplanır. Her bölüm, isimler ve fiiller olmak üzere ikiye ayrılır. Türkçeyi yabancılara öğretmek için DLT’de      kullanılan yöntem, bugün için işlevsiz olsa da, belirli nitelik ve formlardakisözcükleri bir araya getirerek sınıflandırması ve yararlananlara alışık oldukları yöntemi sunması bakımından kullanışsız değildir.

Karahanlı döneminin avcılık, toplayıcılık, tarım gibi ekonomik; savaş, barışgibi siyasi faaliyetlerinin yanında aşk, sevgi ve diğer beşeri ilişkiler eserin dilmalzemesine yansır. DLT, sağladığı zengin edebiyat ve folklor malzemesiylede önemlidir. Bir bölümü daha eski dönemlere ait edebî ürünlerin parçaları t-  olan bu malzemeler, Türk dili ve kültür tarihi için birer hazinedir,

Mahmut, herhangi bir Türkçe kelimeyi açıklarken bir ibare, atasözü ya dabir manzum parçayı örnek olarak verir. Divan da yer alan edebî malzeme savar (atasözleri) ve koşuglar (şiirler) olmak üzere iki grupta toplanabilir.

Divan’daki 7500 madde başım açıklamada yararlanılan 289 atasözü, 172;’si dörtlüklerden, 55’i beyitlerden ibaret toplam 798 dize vardır (Dankoff & Kelly 1985).Mahmut, bu ölçüdeki malzemeyi yazılı kaynaklara dayalı olarak vermiş olmalıdır,

Atasözleri, Divan da sıkça başvurulan edebî malzemeler arasındadır. Atasözlerinin sunduğu dersler, anekdotlara dayalı olarak kısa ve veciz biçimde,Çoğu zaman ses ve söz oyunlarıyla dile getirilir-. "Arkasız er çerig sıyumas”  (Arkasız er, asker yenemez.), "Kaynar ügüz keçiksiz bolmas” (Coşkun su, geçitsiz olmaz.), "Kutsuz kudugka kirse kum yağar” (Kutsuz kuyuya girse, kumyağar.), "Boldaçı buzagu öküz ara belgülüg” (Öküz olacak buzağı bellidir.) vb.

Divan’daki atasözlerinin önemli bölümü küçük ses, biçim ve söz dizimi değişiklikleriyle modern Türk dil ve lehçelerinde de yaşar: "Tag tagka kamış mas, kişi kişige kawuşur” (Dağ dağa kavuşmaz, insan insan kavuşur.), "Suw körmeginçe etük tartma” (Dereyi görmeden paçaları sıvama.), "Korkmış kişi­ge koy başı koş körünür” (Korkmuş kişiye koyun başı çift görünür.) (krş. Türkmence. Gorkana goşa görner.) vb.

DLT'de yer alan kimi atasözlerinde mısra sonu, kimi atasözlerinde de eski Türk nazmı özelliklerinden mısra başı, mısra içi kafiye ve redif görülür: "Er atin, kuş kanatin” (Er atıyla, kuşkanadıyla) atasözünde -at tam kafiye, -in re­diftir. "Kurug kaşuk agızkayaramas”, kurug söz kulakka vakışmas (Kuru kaşık ağza yaraşmaz, kuru söz kulağa yakışmaz.). Benzer biçimde "Aç ne yimes, tok ne times” (Aç ne yemez, tok ne demez.) atasözünde kafiye ti-ve yi- sözcükle- rindedir, -mes eki rediftir.

Atasözlerinde anlamı güçlendirmek ve uyum sağlamak üzere anlam kar­şıtlıklarından, sözcük tekrarlarından ve paralelizasyonlardan da yararlanı­lır: 'Bar bakır, yok altun’ (Var bakır, yok altın) var bakır, yok altın. Atasözle­rinin bir bölümü ise hece ölçüsü ile dile getirilir (Tekin 1986: 6). Atasözle­rinin 200’den fazlası tek satirli, diğerleri iki mısralı koşug tarzındadır (Garrıyev 1975: 42).

Karahanlı döneminde şiir, halk şiiri ve yüksek zümre şiiri olmak üzere iki yönde gelişir (Tekin 1986a: 81). DLT’de yer alan halk edebiyatı örneklerinin daha eski dönemlerin edebî özelliklerini yansıttıkları kuşkusuzdur.

İslamiyet öncesi Türk şiiri genellikle dörtlükler hâlindedir, ancak bu kura­la tam olarak uyulmaz (Sertkaya 1986: 43). Karahanlı dönemi Türk edebiyatı halk şiiri örneklerinde ise nazım birimi dörtlüktür. Aydın zümre şiirine ait olanlar yani aruz vezni ile yazılan manzumeler ise genellikle beyitler hâlinde­dir; ancak dörtlükler hâlinde olanlar da vardır. Karahanlı çevresinde oluşan ve klasik Türk edebiyatına uzanan süreç, bu aruz ölçülü şiirlerle başlar.

Aydın zümre şiirine ait dörtlük ve beyitler tema bakımından, dinî-ahlaki öğütler dışında, halk şiirinden farksızdır. Ancak hece ölçüsünün kalıplarına da uyabilen bu manzumelerin bir bölümü, aruzun uygulanması açısından mü­kemmel değildir.

Hece sayısı ile aruz kalıplarının denk geldiği durumlarda, manzum parçala­rın hece veya aruz vezni ile söylenmiş ya da yazılmış olduğu konusunda belir­sizlikler ortaya çıkmaktadır. Ancak araştırmacıların çoğunluğu, manzumele­rin küçük bir bölümünün aruz vezni ile yazıldığı düşüncesindedir.

Divan'daki halk şiiri ürünleri lirik, savaş ve kahramanlık, pastoral, destan­lar, dünyanın bozulması ve ölüm vb. temalarda yoğunlaşır. "Kâfirlerle savaş” temalı şiirlere sıkça yer veren eserde, dinî-mistik temalı manzumeler ise şa­şılacak derecede azdır.

Mahmut'un İslam anlayışı, Dede Korkut'taki İslam anlayışını andırır. Ancak, Müslüman Karahanlılarla Müslüman olmayan Türkler arasındaki savaşlar, Mahmut’un duygularını yansıtacak biçimde şiddetli çarpışma tasvirleri ile doludur.      

 

Tünle bile basdımız           Geceleyin baskın yaptık

Tegme yanak bustımız      Her yere pusu kurduk

Kesmelerin kesdimiz         Perçemlerini kestik

Mınlak erin bıçdımız          Mınlak askerini biçtik

 

Mahmut, tabiat ve peyzaj şiirlerine de yer verir. Divan’daki bahar tasviri ile O’deki yarak yaz faslı... bölümü arasında, tema ve dil malzemesi bakımından paralellik vardır. Eserde, İran edebiyatlarında sıkça görülen atışma formatındaki manzumeler yani münazara türlerine de (gece ve gündüz, kalem ve kılıç, ok ve yay, Arap ve Acem, yer ve gök vb.) rastlanır.

KB' de Afras:yap olarak adlandırılan Alp Er Tonga adına söylenen ağıt da DLTnin önemli manzumeler arasındadır. İran ve Tacik edebiyatlarında önemli bir kişilik olan Afras:yap, Türk ve İran-Tacik toplulukları arasında­ki geçmişi destan dönemlerine değin uzanan kültürel temasların da bir gös­tergesidir.

Hece vezni ile okunan manzumelerde genellikle 7’li (4+3, 2+2+3,), 8’li (4+4), 9’lu (4+5) vd. kalıplar görülür. Eski Türk şiirindeki a/a/a/a, ba/ba/ba/ba vb. yaygın mısra başı kafiye sistemi, DLT de yerini genellikle mısra sonu kafiye sistemine bırakır. Koşma tarzında aaab/ccccb/dddb/eeeb, mâni (rubai) tarzında aaba vb. kafiye düzenleri görülür.

 

Bardı közüm yarukı          Gözümün nuru gitti

Aldı özüm konukı              Canımı aldı

Kanda erinç kanıkı            Nerede o dileğine eren

Emdi udin odgurur           Şimdi beni uykudan uyandırır

 

dizeleri (4 + 3) duraklı 7Tİ hece ölçüsü, a/a/a/b kafiye sistemi ile söylenmiştir. Manzumelerde uyumu artırmak üzere asonans, aliterasyon ve rediflerden de yararlanılır. Nitekim deyimlerle süslü yukarıdaki dizelerde, tekrarlanan kö- kı-ko-kı-ka-kı ses gruplarının yanı sıra közüm ve özüm kafiyelidir. Mısra son­larında -uk/-uk-ık kafiyelerinden sonra—ı redifi vardır.

Çeşitli türde kafiyeler görülmekle birlikte yarım kafiye yaygındır:

 

Yügürdi kewel at              Koştu soylu at

Çakıldı kızıl ot                  Çaktı kızıl ateş

Köyürdi orut ot                Yandı kuru ot

saçrap anın örtenür          Sıçrayıp onunla yanar

 

Manzumelerde durak ve ölçülerin genellikle aksamaması, kafiyelerin belir­li tiplerde bulunması gibi hususlar göz önüne alındığında, Divan’daki halk edebiyatı örneklerinin kökleşmiş bir geleneğin devamı olduğu söylenebilir.

Aydın zümre geleneğini temsil ettiği düşünülen KB'de yabancı sözcük oranı yüzde on civarındadır; Türkçenin sözlüğü olan Diran’da ise birkaç eski ödünçleme dışında, hemen hemen hiç Arapça, Farsça kökenli sözcük yoktur.

DLT’de sunulan manzumeler dil ve üslup bakımından alabildiğine yalın, yalın olduğu kadar etkileyicidir. Atlı bozkır kültürünün özgür, doğayla iç içe yaşantısı, bu kültürün sanatına ve edebiyatına yansır. Kimi zaman bir sözüne binlerce kişinin feda olduğu güzel, romantik hatta erotik sözlerle betimlenir:

 

Koygaşup yatsa anıñ yüziñe     Kim onun koynuna girip yüzüne bakarak yatsa

Alsıkar ögin anıñ soziñe          onun sözleriyle aklını aldırır

Miñ kişi yulugı bolup özifie     Bin kişi kendini ona feda eder

Bergeler özin anıñ közifie       Onun gözlerine kendilerini verir

 

Kimi zaman da, Karahanlı savaşçıya esir düşen Uygur’un, kılıç darbeleriyle kurda kuşa yem edilmesi bozkırın sehl-i mümtenisi ile dile getirilir:

 

Keldi maña Tat             Geldi bana Tat

Aydım emdi yat            Dedim şimdi yat

Kuşka bolup et             Kuşa olup et

Seni tiler üs böri           Seni ister akbaba kurt

 

Aruz ölçülü şiirler ile halk şiiri arasında çok belirgin tema ve üslup farkları yoktur. Ancak Arap, Fars edebiyatlarının nazım birimi beyitlerle oluşan man­zumelerde üslup dörtlüklerden biraz daha farklı, belki KB'ye yakındır:

 

Algıl öğüt mindin oğul erdem tile -Al öğüt benden oğul erdem dile

Boyda ulug bilge bolup bilgiñ üle- Boy arasında bilge olup bilgini paylaş

Bilge erig edgü tutup sözin eşit- Bilge kişiyi iyi tutup sözünü işit

Erdemini ögreniben ışka süre -Erdemini öğrenip işte kullan

 

vb. örnekler Kutadgu Bilig'in hikemî dizelerini andırır. Halk şiirinin tek yüklemli basit cümleleri, aydın zümre şiirinde zarf-fiiller ve sıfat-fiiller ile daha karmaşık cümleler hâline gelir: "Üs es körüp yüksek kalık kodı çakar / Bilge kişi öğüt berip tawrak ukar” (Akbaba leş görüp gökten aşağı çakar / Bilge kişi öğüt verip çabuk anlar). Dörtlüklerin mısralarındaki sözcük sayısı 3-4, beyit­leri oluşturan mısralarda ise 4-7 civarındadır.

Divan’da yer alan manzumelerin büyük bir bölümünde, dörtlüklerin ve beyitlerin son mısralarında geniş zaman çekimli eylemlerin bulunması dik­kati çeker. Mısralarda söz dizimi alabildiğine oynaktır. Bu oynaklık ölçüyü koruma, anlatımı farklı ve etkili hâle getirme endişesinden doğar. Divan, deyimler bakımından da zengindir.

KÜLTÜR BAKANLIĞI TÜRK EDEBİYATI TARİHİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi