Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

 

1

Maksim Gorki, fırıncı çıraklığı yıllarında, Tolstoy'un bir hikayesini okurken, öylesi­ne kendinden geçer ki acaba kağıdın içinde büyülü bir şey mi var diye havaya kaldırır bakar. Tabii beyaz sahife üzerin­de siyah harflerden başka bir şey gör­mez. Fakat saf fırıncı çırağını ve bütün saf okuyucuları büyüleyen şey, o ak sahi­fe üzerinde yazılı kara harflerden başka bir şey değildir. Harfler, seslerin işaretle­ridir. Kelimeler ise seslerden mürekkep­tir. Yazılı veya sözlü işaretlerle, göz önünde bulunmayan her şeyi göz önüne getirebilir, ölüleri diriltebilir, ağaçları ko­nuşturabilirsiniz. Bu büyü değil de nedir? Güzel bir romanı okurken Maksim Gorki'de olduğu gibi, kitap, kağıt, harf orta­dan kalkar, gitmediğimiz şehirlerde dola­şır, tanımadığımız insanlarla tanışır, on­ların yatak odalarına hatta ruhlarının içine gireriz. Dile bu büyük gücü veren ne­dir? Kendiliğinden çalışan bir şartlı ref­leks mekanizması dolayısıyla, dilin varlı­ğın yerine geçişi! Ünlü Rus âlimi Pavlov, yaptığı denemelerle köpeklerde sun'i olarak çeşitli şartlı refleksler yaratmaya muvaffak olmuştu. Köpeğe acıktığı zaman et verilirken bir de zil çalınır. Bu hareket tekrarlanınca köpeğin ağzından sadece zil sesi ile de salyalar akmaya başlar. Tabii zil sesi karın doyurmaz ama etin hayalini uyandırır. İnsanoğlunun hayatında kelimeler de aynı rolü oynarlar: Gösterildikleri eşyanın hayalinigöz önünde canlandırırlar. Hayat boyunca öğrenilen kelimeler, bizim hafızamızda onların hayali ile beraber, gözle görün­mez bir dünya yaratırlar. Bir hikayeyi din­ler veya okurken, ses ve yazı, hafızamızdaki hayalleri canlandırır. İyi bir edebiyat­çı, dilin bu canlandırma gücünden fayda­lanarak, asıl dünyaya benzer veya on­dan daha zengin veya değişik bir hayal dünyası yaratır.

SAFVET SENİH

2

DOĞRU İLE YALAN

Her doğruyu söylemeye gelmezmiş, bir­takım doğruları yaymamak, çokluktan, kamudan gizlemek gerekmiş. Peki ama bir doğruyu söylemek, gizlemek, yayıl­masını önlemeğe çalışmak o doğrunun yerinde duran yalanı sürdürmek demek değil midir? Yalanın yalan olduğunu bile­rek sürmesine bırakmaya hakkınız var mıdır? Bu yalanlar kutsalmış, onlara do­kunmaya gelmezmiş. Bir şeyin yalan ol­duğunu anladık mı kutsallığına inanmı­yoruz demektir; bunun için "kutsal yalan" sözü bir şeyin hem köşeli hem de yuvar­lak, hem katı hem de biçimsiz olduğunu söylemek gibi bir saçmadır. Ama duygu­larını birer düşünce saymaktan çekinme­yenler böyle saçmalarla kolayca bağda­şabiliyor. Birtakım doğruların gizlenmesi gerektiğini ileri sürmek eski kibarlık, asil­lik (aristocratie) aristokrat düşüncenin bir kalıntısıdır. Bir yanda büyükler, kibarlar, damarlarında mavi kan akanlar var. On­lar doğruları bilirler, onların bilmesinden bir kötülük gelmez; ama küçüklere, kibar olmayanlara, kölelere sakın açmayın! Öyledir kişioğlu, kendisi için ille birtakım ayrıcalıklar ister. Eski acunun kibarlığı, aristokratlığı yıkıldı ama onun yerine ay­dınlar türedi. Bir kişi olarak ilk ödevimiz, yalan olduğunu anladığımız düşünceler­den benzerlerimizi yani bütün kişileri kur­tarmaya çalışmaktır. "Ben bunun yalan olduğunu biliyorum, ben buna inanmıyo­rum ama kamunun bu bağlar altında kal­ması, onun anlamaması daha iyi olur." diyen kimse, öğrendiği anladığı doğrula­ra layık olmayan kimsedir.

NURULLAH ATAÇ

3

YALNIZLIK

Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara başvurur, ne laflara, ne gösterişlere. Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğru­dan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağ­muru altında, yıkık bir kale duvarına tır­manıyor bütün hıncıyla; bir başkası, kar­şı tarafta, kan revan içinde, aç susuz sa­vunuyor o kaleyi ölesiye. Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda öle­cekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılını kıpırdatmadan keyif sürmek­tedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, peri­şan, saçı sakalı birbirine karışmış kitap­lıktan çıkıyor gece yarısından sonra. Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir in­san olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok, canım sen de! Ya ölecek o kitaplık­ta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platus'un dizelerini hangi düzenle kurduğu­nu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazıl­ması gerektiğini. Kim seve seve feda et­miyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımı­zın, adamlarımızın ölümünden de kork­mak zorundayız. Kendi işlerimizden çek­tiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşula­rımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi.

Yalnız yaşamanın bir tek amacı var sanıyorum; o da daha başıboş, daha, rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bir aileyi bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işleri az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş oluyoruz.

MONTAİGNE

4

Öğretmen her şeyden önce bizzat düşünen ve öğrencilerini dü­şündüren insandır. Peki, düşünme nedir? Düşüncenin ne olduğunu tarif güçtür. Fakat onun objektif, herkes tarafından kullanılan vasıta­sı vardır: Kitap. Kitap bir düşünce makinesidir. İnsanlar kitap vasıta­sıyla düşüncelerini geliştirirler. Kitapların dışında hiçbir vasıta ve alet halis düşünceye istenilen şekil ve kıvamı veremez. En disiplinli ko­nuşmada bile halis düşünceden birçok şeyler kaybolur. Bazıları tele­vizyonu bir düşünce vasıtası sanırlar. Televizyon, düşüncenin mahi­yetine aykırıdır. Zira düşünce "soyut", televizyon ise "somut'tur.

MEHMET KAPLAN

 

İLGİLİ YAZILAR

11.SINIF DENEME SLAYTI

DÜZYAZI TÜRLERİ TEST -DENEME 

DENEME ÜZERİNE BİR DENEME

DENEME ÖRNEKLERİ

DENEME ÖRNEĞİ-GÖZ CANLININ NERESİNDE?

DOSTLUK-DENEME ÖRNEĞİ

DENEME ÖRNEKLERİ - MUSTAFA KUTLU'DAN

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi