Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

Türk Orduları Başkumandanıyım


Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemaı'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten geı mişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..
General SHERRIL
Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935

www.kulturturizm.gov.tr

Mutsuz Lider
Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:
- "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhur-başkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi, şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunurum." dedi.
O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık.
Damar ARIKOĞLU
Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961

www.mustafakemal.net

Askerle Güreş
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker her /aman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.
Ceketini çıkarıp Mehmet’e ense tuttu
. Haydi, bir de benimle güreş!
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata’sının yüzüne hayranlıkla baktı
."Atam, dedi. Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mı bu işi başarır7"
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı
Tahsin ÜZER
Kaynak: Millet Dergisi, 1946

www.must8fakemal.net

İkinci Dünya Savaşı
Hastalığının ilerlemiş zamanında:
"Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki
. "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır " dedi.
. ' Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER
Kaynak: Nihat Reşat Belger - Atatürk'ün Hastalığı

www.mustafakemal.net

Yanına Aldığı İlk Er
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü Zayıf bir kadındı Atanın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? dedi... Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat Müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış.. Ne olur bir kere de siz söyleyiniz. Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine dolu bir sesle:
- İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç... diyordu.
Hulusi KÖYMEN
Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941

www.mustafakemal.net

 

...

CONKBAYIRI

Conkbayırı'nı almak ve bütün boğaza hâkim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Tan ağarmak üzereydi. 8. tümen komuta­nı ve diğer subaylarını çağırdım: -Mutla­ka düşmanı yeneceğinize inanıyorum ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdi­ğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu du­rumdan askerlerini de haberdar etmeleri­ni istedim. Hücum baskın şeklinde ola­caktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düş­mana 20-30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı'ndan ses çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kır­bacımı başımın üstüne kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 4.30'da kı­yametler kopmuştu. İngilizler neye uğra­dıklarını şaşırmıştı. "Allah Allah" sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yıkı­yordu. Her taraf duman içindeydi ve he­yecan her yere hakim olmuştu. Düşma­nın topçu ateşi büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Bü­yük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme götürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey'den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde bulunan saat paramparça ol­muştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpmıştım. Yalnız bu şarapnel, vücudumla kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.

....

1.

Ben Vânîköyü'nde oturuyordum, Meh­met Akif de Beylerbeyi'nde. Bir gün öğle yemeğini bende yemeyi kararlaştırmış­tık. Öğleden bir saat evvel bana gelecek­ti. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhum yü­rümeyi severdi. Havanın bu haliyle kara­dan gelemeyeceğini tabiî gördüm. Mîâddan biraz evvelki vapurdan çıkmadı, di­ğer vapur bir buçuk saat sonra gelecekti. Yakın komşulardan birine gittim. Vapur gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam ediyordu. Vak­tinde evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada sırılsıklam bir halde gelmiş, be­ni evde bulamayınca, hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış, "Selâm söyle" demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş! Erte­si gün kendini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim, dinlemedi. "Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felâketle ye­rine getirilmezse mazur görülebilir" dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı.

***

2.

Bende kitap merakının ne zaman başla­dığını bulmak için gözlerimi geçmişe çe­virdiğimde çocukluğuma kadar inmek ge­reğini duyuyorum, ilk kitaplığım, elime geçirebildiğim bir ayakkabı kutusu ol­muştur. Bütün özen ve dikkatimle burada sakladığım değerler de sanırım sokaklar­da satılan destanlar, Aşık Kerem hikayeleriydi. Daha sonraları marangoz yapısı ufak bir kitaplığım olduğu vakit de oynar­ken içine girebilecek kadar küçüktüm. Oyun ve oyuncak... Başım pek hoş de­ğildi onlarla. Babamın beni oyuna zorla­dığını bugün bile hatırlarım. Ama kitap­larla oynamak için özendirilmeme pek gerek yoktu. Sonunda babam kitaplara zarara vermediğimi anlayınca kendininkileri de bana bırakmakta güven gösterdi.

SON EKLENENLER

Üye Girişi