DÜŞMAN ÇANAKKALE'YE DAYANDI.
Olan oldu, muharebeye girdik, İngiliz ve Fransız donanması da Çanakkale Boğazı'na dayandı. Gerek İstanbul Boğazı'nın, gerek Çanakkale Boğazı'nın tahkimi için elimden geleni yapmıştım. Zamanımda birçok defalar büyük kumandanlarla bu mesele görüşüldü. Donanma ile düşmana karşı çıkamayacağımıza göre, Boğaz tahkimatı ve kara ordusu ile neye muktedir olabileceğimiz uzun uzun münakaşa edilmişti. O zaman bana söylenen, uzun menzilli toplarla donanmayı boğazlara yanaştırmamaya ve mümkün olamadığı takdirde, karaya bir çıkarma yapmasına engel olmaya çalışacaktık. Fakat güçlü bir donanmanın desteğinde bir çıkarma yapıldığı ve sahilde tutunalabildiği takdirde, vaziyet çok tehlikeli olabilirdi!
Harp başladı. Dünyanın en büyük İki deniz devletinin donanması Çanakkale önüne geldi ve çıkartmayı kolayca başardılar. Artık benim için her şey bitmişti. Kahır ve ümitsizlik içindeydim.
İşte bu günlerde Zat-ı Şahâne'nin iradesini tebliğ etmek üzere, Talât Paşa'nın beni ziyaret edeceğini bildirdiler. Geldi. İlk defa görüyordum. Hürmette kusur etmedi. Tombulcaydı. Yüzünde, kendisine güveni olan insanların rahat gülümsemesi vardı. Bu yumuşak görünüşün altından çetin bir ruhun yattığını hemen fark ettim. Hep, o hürmetkâr gülümsemesi ve yavaş ses ile konuştu. Önce Biraderim Hazretlerinin selâm-ı şahanelerini tebliğ etti, muharebe içinde olduğumuzu anlattı, Çanakkale'de kanlı harplerin devam ettiğini söyledikten sonra, ma'küs bir netice (ters sonuç) çıktığı takdirde, payitahtın belki Konya'ya taşınabileceğini, bu sebeple de benim Bursa'da Hünkâr köşkünde ikâmet etmek zorunda kalabileceğimi söyleyerek, buna göre hazırlıklarımın yapılmasını, Zat-ı Şahâne'nin irade buyurduklarını tebliğ etti.
"Sanki Bu Can, Bize Bir Baha Gerekecekmiş Gibi..."
Hayatımın en büyük öfkesi içine düştüm. Demek Payitaht düşecek, Biraderim Hazretleri Konya'ya ve ben Bursa'ya gideceğiz!... Sırf canımızı kurtarmak için!... Sanki bu can bir daha bize gerekecekmiş gibi!... Kostantin'in elde kılıç, bir nefer gibi burçlarda dövüşe dövüşe can verdiği İstanbul'dan, biz vapurlarla, trenlerle ayrılacağız!... İşte karşımda hep gülümseyerek oturan Talât Paşa bara bunları te'lif ediyordu.
-Hayır, dedim, ben Bizans İmparatoru Kostantin'den daha az haysiyetli değilim! Biraderim Hazretlerine ubudiyetlerimi (bağlılık arz ediniz. İrade-i Şahanesi ile Selanik'ten çıktım ama İstanbul'da çıkmam!... Kendisinin de çıkmamasını, ecdadımızın şerefi namına istirham ederim!...
Talât Paşa'nın yüzünde endişe alâmetleri vardı. Her halde duyduğum kahhar heyecan yüzümü değiştirmişti ki birden telaşlandı:
-"Nezd-i Hümâyun'unuza bir ihtimâli arz ettim!" dedi ve sonra masada duran levanta suyunu göstererek:
-Biraz serpeleyebilir miyim, sarardınız!...
Kendimi toparladım. Levantadan birkaç damla alarak ellerimi ovuşturduktan sonra:
-İşte ben de o ihtimali şahsım namına redediyorum, dedim, ecdadımın huzuruna mahcup gidemem!...
Talât Paşa, beni teskin etmek için böyle bir ihtiyatın, muhâlir kansızın) hesabı olduğunu, cepheden iyi haberler alındığını, biiznillâhi tealâ (Allah'ın yardımı ile) düşmanın denize döküleceğini uzun uzun anlattı. Müttefikimiz Almanya ve Avusturya'nın bütün cepheler de ilerlediğini, ordumuzun da Ruslara karşı muvaffakiyetle mukavemet ettiğini söyleyerek nezdimden ayrıldı.
"Zafer Haberi Ulaşıyor."
Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım. Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı. Ben bir türlü bu haberlere inanamıyordum Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı zorladığı ve giremediği bir hakikatti. Çıkartma yapmaya muvaffak olmuş ama ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmıştı. Her vasıta ile cepheden haber almaya çalışıyordum. Muhafız Kumandanı Asım Bey'i sık sık Saray'a göndererek sahih malûmat almak için çırpınıyordum
İşte bu sırada, rabbime şükürler olsun ki ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı. Düşman, tasını tarağını toplamış, askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti. Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal Bey adında bir miralay (albay) kazanmış!... Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun!
Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri
İsmet Bozdağ