Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Tefekkürde, aksiyonda, tarihte, şiirde, tiyatroda zirvedeki yeriniz çok muhkem bir şekilde duruyor. Eski bir gazete sayfasında, vefatınız ardından bir yazarın "Necip Fazıl’ın cenazesinden geliyorum dostlarım, şiir öldü!” diye yazdığını; bir başka yazarın da hakkınızda “Bir mısraı bir millete şeref vermeye yeten şair" dediğini sizinle paylaşmak isteriz

 

Muhterem Efendim,

“Hiçbir boşluk bırak­madan, her tarafı ve her şeyi doldurarak” aramız­dan ayrılışınızın üzerin­den otuz yıl geçti. Fikirde, sanatta, edebiyatta, aksiyonda... Hiçbir boşluk bırakmadınız, bir boşluk kaldıysa o da size olan hasretimiz.

Aklımızın kestiği yaşlarımızda annemizden, babamızdan duyduk il­kin adınızı. Sizinle aynı anda hayatta olamadıysak da çok şanslı bir nesil sayılırız. En azından sizinle aynı zaman diliminde yaşamış, sizden beslenmiş anne ve babalara sahibiz.

Ahmet Necip’tiniz, büyüdünüz Fa­zıl oldunuz. Milyonların sizi yücelttiği, göklere çıkarttığı bir zamanda cüceye verdiniz şairliği, yazarlığı. Gözünüz büyük sanatkârlıktaydı. Dillerdeydi­niz, önce zindanlara girdiniz, sonra gönüllere. *

“Durun kalabalıklar, bu cadde çık­maz sokak!” diye haykırmışsınız tek başınıza, kollarınızı makas gibi açarak. Şimdi, ciğerinizden kaleminize kan çekerek oluşması için yırtındığınız, kıvrandığınız, zindanlarda çürüdüğü­nüz gençlik olarak her birimiz, “Durun kalabalıklar!” diye haykırıyoruz. Haykı­rırken sizin ayakları yere sağlam basan tavrınız var üzerimizde. “Ben yoksam, kimse yok.” kararlılığındayız.

Çağdaşınız, bir başka büyüğümü­zün ifadesiyle, düşüncenin bir kuduz köpek gibi kovalandığı bir ortam ve zamanda, fikrinizin davacısı olduğu­nuz, bu yüzden ömrünüzü zindanlarda çürüttüğünüz günler geride kalmak üzere. Bu, sizin sayenizde oldu. Allah demenin suç olduğu bir zamanda siz hakkı tutup kaldırmasaydınız, ayakla­rınız bu topraklar üzerine sağlam bas- masaydı hâlâ aynı durumda olacaktık. Türk gençliği size minnettardır.

Buz dağlarını nefesinizle hohlaya hohlaya eriterek, Anadolu’da üzerine çıkmadık taş bırakmayarak ağza eri­miş kurşun dökülmesinden daha beter şartlarda, kesenizden, huzurunuzdan ve nihayet hayatınızdan kaybede kay- bede kırk küsur yıldır maya tutması için mücadele ettiğiniz gençlik neşvü­nema buldu. Ektiğiniz tohumlar yeşer­di üstad. Sizin çocuklarınız, ömrünüzü uğrunda harcadığınız gençler, bugün ülkenin milletvekili, bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanı oldular. Çorak ovalara ektiğiniz tohumlar aşk ve vecdinizle yeşerdi. Türkiye’nin bütün okulların­da sizi anma faaliyetleri yapılıyor. Bu çerçevede size mektup yazma fırsatını yakala­dık. Sizi arada bir değil sık sık anacağız. Size minnettarız, duacıyız.

Aziz Üstad,

Dün sizi susturmaya çalışan, Zindan Pa­laslarda parmaklıklar ardına kapatarak size eziyet eden, ders kitaplarından adınızı kazıyan, sadece size mahsus kanun çıkaranlar; yetiş­tirdiğiniz gençliği de boğmak istediler. Ama başaramadılar. Dininin, dilinin, fikrinin davacısı gençlik buna izin vermedi. Sizi önce göklere çıkaran, sonra da bütün güçleriyle yerin dibine batırmaya çalışan, mürteci diye yaftalayan, za­manı kokutan, alçaldıkça tabana yükseldiklerini sanan devrimbaz kodamanlar tarih olmak üzere, borazanları ötmüyor artık.

Tefekkürde, aksiyonda, tarihte, şiirde, tiyat­roda zirvedeki yeriniz çok muhkem bir şekilde duruyor. Eski bir gazete sayfasında, vefatınız ar­dından bir yazarın “Necip Fazıl’ın cenazesinden geliyorum dostlarım, şiir öldü!” diye yazdığını; bir başka yazarın da hakkınızda “Bir mısraı bir millete şeref vermeye yeten şair” dediğini sizinle paylaşmak isteriz. Evet, bize göre siz hâlâ şuaranın sultanısınız.

Yılanlı kuyudan soracak olursanız birçok müspet gelişmeye rağmen menfilikler de yok değil. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle bizi ruh kökümüzden uzaklaştıran lisan faciası ne yazık ki devam ediyor. Zama­nınızda “kurbağa dili” dediğiniz dilimiz cikcik diline dönüştü. Onu da düzeltmek boynumuza borçtur.

Üstad,

Eserleriniz yolumuzu aydınlatıyor. Bir örüm­cek ağı gibi dantel dantel ördüğünüz ideolog yalnız, Anadolu gençliğinin neşvünema bulma­sı için ektiğiniz tohum, çektiğiniz çile... Son devrin din mazlumlarını, sahte kahramanlarını tanıdık sizinle. Çöle inen nur aydınlattı bizi, kut­sal emanete sahip çıktık, sonsuzluk kervanına katıldık, şimdi büyük kapı önündeyiz.

"Nedir suratımda bu çukur yol­lar?” diyorsunuz. Bir fotoğrafınız var karşımızda. Yüzünüz Sakarya’nın kıvrımları gibi. O ne insicamlı kıvrım­lar? “Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır. Her kırışığı, sorulacak bir hesabı; her çizgisi, tarihten bir yaprağı anlatır." diyor bir öğrenciniz, ne kadar doğru. Yüzünüz, başka bir şairimizin tas­viriyle “tüm inanmışların haritası” gibi.

Muhterem Üstad,

Bize hitabınız kulaklarımızda yankılanıyor: “Genç adam! Bundan böyle senden bekledi­ğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır.” Anadolu kıtası büyüklü­ğündeki dâva taşı, bizlere tek vasiyet olarak arz ettiğiniz üzre gediğine yerleşiyor; çoğu gitti, azı kaldı. Bundan emin olabilirsiniz, size söz veriyoruz.

 

Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam, dediniz. Sizi, bütün engellemelere rağmen milyonlar sırtladı. Her taşına ayak bastığınız Anadolu'dan cenazenize akın akın geldi gençler. Naaşınızdan bile korkan yerli işgalcilere rağmen Anadolu gençliği omuzladı sizi.

Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam, dediniz. Sizi, bütün engellemelere rağmen milyonlar sırtladı. Her taşma ayak bastığınız Anadolu’dan cenazenize akın akın geldi gençler. Naaşınızdan bile korkan yerli işgalcilere rağmen Anadolu gençliği omuzladı sizi.

Üzerinde acemi terzi elinden çıkmış, soluk ve buruşuk bir ceket ve pantolon, çekingen ve kaygılı, yılgın ve kuşkulu, dilsiz ve iddiasız Anadolu gençliği; sizin tefekkürünüz, aksiyo­nunuz, estetiğiniz, aşkınız, cehdiniz, sanatınız, duanız, gözyaşınız neticesinde bugün kendisini bu topraklar üzerinde ev sahibi olarak görüyor, yüzünde hâkimiyet edası taşıyor.

Siz, “kaldırımların çilekeş yalnızı”; siz, “şa­irler sultanı”; siz, “göklerin çektiği kartal”; siz, “düşünce ve edebiyat hayatımızın dinmez ve sinmez kalemi”; siz, “gaibi kurcalayan çilingir”; siz, “gözyaşıyla ıslanmış hamur” ; siz, “Allah yolunun divanesi”; siz, “hayattan muhacir, eş­yadan öksüz”; siz, “sırtında taşıyan işlenmedik günahı”; siz, “İslâm’ın onuru için çağın çelik yüzüne karşı koyan elmas kas”; siz, “cemiye­tin doğum sancısı”; siz, "mukaddes emanetin dönmez davacısı”...

Aziz Üstad,

Beşinci devrenin kapısını araladık. Ülkemizi aydınlatacak bir ışık tayfı... Aydınlık günler özlemiyle sizin dilinizce size sesleniyoruz:

Üstad, sevinin, başımız yüksekte!

Sizin sevginiz oldukça yürekte,

Bu tekerlek hiç kalır mı tümsekte?

Ellerinizden öperiz, ruhunuz şad olsun.

 

 

Muhammed Ömer Kurnaz, Genç Ebedi Gençlik Dergisi, Haziran 2013

 

 İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi