Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

BİR ADAM YARATMAK

Necip Fazıl Kısakürek'in (ö. 1983) ölüm korkusu ve kader temalarını işlediği üç perdelik trajedisi.

 Bir Adam Yaratmak, Necip Fazıl'ın pek tutulmayan epik tiyatro türündeki birinci piyesi Tohum'dan (İstanbul 1935) sonra, gerek tiyatro tekniği, gerekse yüklendiği güçlü ve çarpıcı mesajı ile ti­yatro yazarlığında ustalığının ilk eseri olmuştur. Oyunun i. perdesi Boğaziçi'n­de, tiyatro yazarı Hüsrev'in yalısında ge­çer. Yazdığı "Ölüm Korkusu" adlı piye­sin kahramanı, annesini kaza kurşunu ile öldürünce aklî dengesini kaybeder ve daha önce babasının yaptığı gibi ken­disini bahçedeki incir ağacına asarak in­tihar eder.

Hüsrev'in yalısının bahçesin­de de bir incir ağacı vardır ve onun ba­bası da kendisini bu ağaçta asmıştır. Yalıda Hüsrev, piyesin başrolünü oyna­yan aktör Mansur, Hüsrev'in annesi, ha­lasının kızı Selma, gazete patronu Şe­ref, Şerefin Hüsrev'e âşık karısı Zeynep ve ruh doktoru Nevzat'ın bulundukları bir gün piyes üzerinde konuşulmakta­dır. Eserdeki kaza kurşunu hadisesini gerçekçi bulmayan misafirleri ikna et­mek için boş zannettiği bir tabanca ile ateş eden Hüsrev, kendisine hissî bir il­gi duyan Selma'yı kaza ile vurur. II. per­de Maçka'daki kışlık apartman dairesin­de geçer. Sağlığını kaybetmiş ve sinirle­ri bozulmuş olan Hüsrev sürekli olarak babasının intiharını düşünmekte, anne­sine bu konu ile ilgili sorular sormakta­dır. Oyundakine benzeyen fakat gerçek olan bu ikinci kaza, Hüsrev'in arkada­şı Doktor Nevzat tarafından bir reklâm aracı olarak kullanılmak istenmekte, Şe­ref ise gazetesinin satışını arttırmak için olayı bir sansasyon haline getirmekte­dir. Bu olaylar sonucu Hüsrev gittikçe yalnızlığa düşer. III. perde yine yalıda ge­çer. Hüsrev'in babasının otuz yıl önce kendisini astığı incir ağacı annesi tara­fından uşak Osman'a kestirilir. Hüsrev kendisine çok benzeyen babasının port­resi karşısında Osman'la konuşmakta, hezeyan halinde fakat düzenli cümle­lerle kaderden ve ölümden bahsetmek­tedir. Ona komplo hazırlayan dostlarıyla beraber, bahçedeki incir ağacını kesti­ren annesini de artık düşman görmek­tedir. Gittikçe yalnız kalan ve etrafında­ki dairenin daraldığını hisseden Hüsrev, son tabloda kendisini götürmeye gelen hükümet doktoru, hastahane gardiyanı. Şeref ve Nevzat'a tevekkülle teslim olur.

Ayrıntılı dekor, kostüm, aksesuar, ışık, ses tonu, jest ve mimik direktifleriyle yüklü eser, bu bakımdan sahneye koyucu-rejisöre hiçbir yorum imkânı bırakma­mıştır. Teknik açıdan getirdiği bir baş­ka yenilik ise Bir Adam Yaratmakla eserde söz konusu olan "Ölüm Korku­su" adlı piyesin ustalıkla iç içe kullanıl­masıdır. Eserin teziyle çok yakından il­gili olan bu husus, Hüsrev'le yarattığı kahramanın sürekli paralelliğini gerek­tirmiştir. Böylece bu çifte tiyatroda, ba­banın intihar etmiş olması sebebiyle oğlun da aynı kadere mahkûm oluşu kla­sik trajedinin fatalist felsefesini hatırla­tırsa da Bir Adam Yaratmak'ta ölüm­den çok Hüsrev'in tiyatrosunun da adı olan ölüm korkusunun varlığı, egzistan­siyalistlerin "angoisse'mı ve İskandinav tiyatrosunun karanlık ve boğucu atmos­ferini daha fazla düşündürür. Bu sebep­le oynandığı ve yayımlandığı günden iti­baren eser, İbsen'in ve Strindberg'in pi­yeslerine benzetilmesi yanında irsiyetin insandaki etkisinden, "ben"in çözüm­lenmesi ve üç ayrı kişilik halinde görün­mesine, kader ve var oluş meselelerin­den baba kompleksine ve eserle yazarı arasındaki ilişkiye kadar değişik yorum­larla ele alınmıştır.

Hüsrev'in piyesinde eserin kahrama­nının ölümü intihar şeklinde gerçekle­şirken Necip Fazıl'ın oyununda incir ağa­cı kesilir; böylece İslâm inancına ters dü­şen cana kıyma hususu gerçekleşmemiş olur.

Bir Adam Yaratmak'ın yazılışı, Necip Fazıl'ın mürşidi Abdülhakim Efendi'yi tanıdığı yıllara rastlar. O ve Ben'de (İs­tanbul 1974) bu eserinden, "geçirdiğim büyük ruh çilesinin sahne destanı" diye bahseder. Bir madde ötesi arayışı için­de olan Hüsrev de Selma'ya, "Ben çok zayıfım. Onun içindir ki mahrem tarafı­mın hakkını müdafaa ediyorum. Mah­remin cazibesini duyuyorum" der. Hüs­rev bir buhranın insanıdır. Eserinde bir insan yarattığı ve böylece Allah'a karşı geldiği için cezalandırıldığı inancındadır. İnsanın iradesi yoktur, her hadise onu mukadder sona doğru götürecektir. Ya­zarın daha sonraki tiyatrolarından olan Nam-ı Diğer Parmaksız Salih'teki (İs­tanbul 1949) gibi burada da veraset ka­derin bir tezahürü olarak görünür.

Bu mistik arayışların dışında eser bir başka açıdan sanatkâr psikolojisini yan­sıtır. Bütün eserde sanatın dünyası ile gerçek karşı karşıyadır.

 Ne­cip Fazıl'ı tiyatro yazmaya teşvik eden ve eserdeki Hüsrev rolünü de başarı ile oynayan Muhsin Ertuğrul'a ithaf edil­miştir (İstanbul 1938). Bu basımın kapa­ğına çizilen mekanik-robot insan dese­ni ise o yıllarda sanat çevresindeki dost­larından Zahir Güvemli'ye aittir. Eser 1937-1938 tiyatro mevsiminde İstan­bul Şehir Tiyatrosu'nda uzun süre kapa­lı gişe oynanmış, 1978'de de Yücel Çak­maklı tarafından televizyon filmi olarak çekilmiştir. Bir Adam Yaratmak, Türk edebiyatında tenkitçilerin hakkında en çok fikir yürüttükleri tiyatro eserlerinin başında gelmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Özdemir Nutku, Tiyatro ve Yazar, Ankara 1960, s. 100-128; Necip Fazıl Kısakürek. Ba­bıâli, İstanbul 1976, s. 209-217; Mustafa Miyasoğlu. Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul 1985, s. 79-87; a.mlf.. "Bir Adam Yaratmak", TDFA, I, 440-442; Zahir Güvemli, "Bir Adam Yarat­mak Piyesinin Tahlili", Türk Tiyatrosu (özel sayı), sy. 87, İstanbul 1938, s. 1-15; Ali Rıza Korap, "Bir Adam Yaratmak Münasebetiyle", Varlık, sy. 119, İstanbul 1938, s. 741-743; Sait Yeni, "Bir Adam Yaratmak", Diriliş, sy. 14, İs­tanbul 1970, s. 48-51; Mehmed Muhsin, "Bir Adam Yaratmak ya da Ölüm Korkusu", Suffe Kültür Sanat Yıllığı 1984: Necip Fazıl Armağanı, İstanbul 1985, s. 464-468.

Orhan Okay, dia,7.cilt


ÇİLE

Necip Fazıl Kısakürek'in (ö. 1983) şiirlerini topladığı kitap.

Bilinen yayımlanmış ilk şiiri Yeni Mecmua'da ("Örümcek Ağı", 15 Haziran 1923) çıkan Necip Fazıl şiirlerinden yaptığı seç­meleri zaman zaman kitap haline getir­miştir. Örümcek Ağı (İstanbul 1925), Kal­dırımlar (İstanbul 1928), Ben ve Ötesi (İstanbul 1932) bu seçme şiirlerden olu­şan kitaplardır. Bundan sonraki şiir ki­tabının yayımlanması için yirmi üç yıl gi­bi uzun bir süre geçer. Şairin hayatına ve fikirlerine yeni bir yön verecek olan Nakşî şeyhi Abdülhakim Arvâsî'yi tanı­ması. Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarması bu devreye rastlar. Sonsuz­luk Kervanı (Ankara 1955) Necip Fazıl'ın yeni görüşlerini yansıtan ve özel bir dik­katle derlenmiş şiirlerinin yer aldığı ki­taptır. Bu şiirler, daha sonra yenileri de eklenerek Çile (İstanbul 1962) ve Şiirle­rim (İstanbul 1969) adıyla tekrar yayım­lanmıştır. 1974'te tekrar Çile adı altın­da, şairin ölümüne kadar da altı defa daha basılmıştır. Necip Fazıl'ın, ilk de­fa Büyük Doğu dergisinde (Eylül-Aralık 1946) İdeolocya Örgüsü bahisleri ara­sında parça parça çıkan "Poetika'sı da Sonsuzluk Kervanı'ndan itibaren şiir kitaplarına girmiştir.

Necip Fazıl, "Şiirlerim ve Şairliğim" baş­lıklı önsözünde Çile'yi ana kitabı olarak takdim eder ve onda bütün şiirleri ara­sından bir "süzme ve bütünleştirme" yap­tığını söyleyerek bu kitabın dışındaki şi­irlerinin artık kendisine mal edilmeme­sini ister. Gerçekten de bazı dergilerde kalmış olanlarla önceki kitaplarına gi­ren şiirlerinden kırk kadarı Çileye alın­mamıştır. Bu seçimde, şairin birtakım estetik düşüncelerinin yanı sıra daha çok onun 1940'lardan sonraki din, top­lum ve ahlâk konusundaki görüşlerinin etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Son yılla­rında yazdığı ve ölümünden sonra kita­bına ilâve edilenlerle birlikte Çile'de 173 şiir, ayrıca kendisinin "noktalama" adını verdiği 213 beyit bulunmaktadır. Bir çe­şit na't karakterinde olan Esselâm -Mu­kaddes Hayattan Levhalar- ile (İstan­bul 1973) hiciv manzumeleri ayrı kitap­larda yayımlanmıştır.

Kitaba adını veren ve eserin başında yer alan "Çile", şairin sanat hayatının dönüm noktalarından birini teşkil eden uzun bir şiirdir. İlk defa "Senfonya" adıy­la 1939'da yayımlanan bu şiir, o tarihten birkaç yıl önce tanıdığı Abdülhakim Arvâsî'nin şair üzerindeki derin etkisi­nin ve bu.etki vasıtasıyla esasen bazı mistik temayüllere açık olan Necip Fazıl'da uyanan dinî-tasavvufî duyguların işaretlerini taşır. Şiir, her biri yedişer dörtlükten meydana gelen dört ana bö­lümden oluşmuştur. Dinî ve metafizik fi­kirlerle yüklü olmakla beraber kuvvetli bir lirizmi, coşkun ve heyecanlı bir ifa­desi vardır. Şiirin bütününde insanoğlu­nun kâinat ve kader karşısındaki şaşkın­lık, isyan ve tevekkül duyguları dile ge­tirilmiştir. İlk bölümde parlak, şaşaalı ve trajik bir ifadeyle kader karşısındaki ezil­me ve teslimiyet, ikinci bölümde yumu­şak ve şaşkın sorulara dönüşür. Üçüncü bölümde insanın, meselelerinin çözümü­nü rabbinin yardımıyla kendi iç dünyasın­da bulacağı vurgulanmaktadır. Son bö­lüm ise şairin kendisini sonsuzluk duygu­sunun kucağına terk etmesiyle biter: İn­san, aklı ve iradesiyle rabbini bulmak zo­rundadır. Şairin eserine isim olarak seç­tiği ve tasavvuf bir terim olarak da kul­landığı "çile'yi hayatının belli bir safhasın­dan itibaren görülen metafizik ıstırabı­nın remzi kabul etmek gerekir. Bu şiir esas itibariyle kitapta yer alan diğer şi­irlerle beraber şairin "Poetika"sında be­lirttiği "mutlak hakikat'i arama yolun­daki heyecanların toplu bir ifadesidir.

Necip Fazıl'ın sanat hayatının önemli dönüm noktalarını gösteren diğer iki şi­irinden ilki, şairi bir anda şöhretinin zir­vesine çıkaran ve ona "Kaldırımlar şairi" unvanını kazandıran "Kaldırımlar" 11927) Çile'nin "Şehir" bölümünde onun bugün en çok sevilen ve okunan şiirlerinden bi­ri olan "Sakarya Türküsü" ise (1949) "Da­va ve Cemiyet" bölümünde yer almıştır. Böylece "Kaldırımlar" şairin ferdiyetçiliğinin, "Çile" mistik ve metafizik devre­sinin, "Sakarya Türküsü" ise millet, ta­rih, siyaset gibi problemleri ele aldığı cemiyetçiliğinin belirgin nirengi noktaları­nın dile getirildiği şiirleridir.

Çile'de yer alan şiirlerin çoğu Türki­ye'de 1922'den sonra görülen sosyal-ideolojik edebiyata bir reaksiyon gibidir. Dı­şa çevrili olan gözleri âdeta insanın iç dünyasına çeviren bu şiirlerin yeni ve ori­jinal görünen bir psikolojik derinliği var­dır. Şairin bunlar dışındaki nisbî bir neşve ve coşkunluğun hâkim olduğu "Dalga­lar" (1926), "Şehirlerin Dışından" (1926), "Ses" (1944) gibi şiirlerinde bile daima patetik-trajik bir hava okuyucuyu sarar. Bölüm başlıklarından da anlaşıldığı gibi Çile'de yer alan şiirler fertten cemiye­te kadar uzanan birçok meseleyi kapsa­maktadır. Ancak esere hâkim olan ta­vır, daha çok şairin kendi "ben"i ile olan mücadelesi veya kaynağı meçhul bir kor­kudur.

Necip Fazıl, şiirlerinin ilk neşirlerin­den çeşitli kitaplarına girmelerine ka­dar pek çoğunda birçok defa başlıkları, kıta düzenlerini, ithafları ve kelimeleri değiştiren nâdir şairlerdendir. Sonsuz­luk Kervanı'ndan itibaren bir araya top­ladığı şiirlerini değişik başlıklar altında gruplandırmıştır. Bu gruplandırmada da zaman zaman değişiklikler görülmekte­dir. Çile'nin son baskılarında on dört ana başlık vardır. Bunlar sırayla "Allah, İnsan, Ölüm, Şehir, Tabiat. Kadın. Kor­ku. Daüssıla, Ukde, Hafakan, Dekor, Tec­rit, Kahramanlar, Dava ve Cemiyet" ad­larını taşımaktadır. Eylül 1992'de 19. baskısı yapılan Çile'nin son bölümüne "Poetika -İdeolocya Örgüsü'nün Şiir ve Sanat Bölümü" başlığını taşıyan bir ya­zı, şairin on bir maddelik "Vasiyet'i, "Ya­yınevinin Eki" olan fotoğraf ve el yazısı örnekleri konulmuştur.

BİBLİYOGRAFYA :

Necip Fazıl Kısakürek, Çile, İstanbul 1962; Çetin Süngü, Necip Fazıl Kısakürek'in Çile Ad­lı Şiir Kitabının Sistematik Lügati (lisans tezi, 19651, İÜ Ed.Fak. Genel Kitaplık; Muhsin İlyas Subaşı. "Çile'nin Kronolojisi", Suffe Kültür ve Sanat Yıllığı, İstanbul 1984, s. 187-194; İbrahim Kavaz. Necip Fazılın Şiirlerindeki Değiş­melerin incelenmesi (yüksek lisans tezi, 1985), Elazığ Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakülte­si; Hasan Cebi. Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek'in Şiiri, Ankara 1987; M. Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek, Ankara 1987, s. 8, 20-56; a.mlf.. "Senfonyadan Çileye", Dergâh, 1/ 5, İstanbul 1990, s. 14-15; 1/6 11990), s. 9-10; 1/7 11990), s. 10-11; a.mlf, "Çile", TDEA, II, 148-149; a.mlf.. "Kısakürek, Necip Fazıl", a.e.,

   M. Orhan Okay,DİA, CİLT:6


ÇÖLE İNEN NUR

Necip Fazıl Kısakürek'in (ö. 1983) Hz. Muhammed'in hayatına dair eseri.

Özellikle genç aydınlara hitap edecek seviyede dinî yayınların bulunmadığı 1950 öncesinde Necip Fazıl'ın İslâmî konu­larda önemli çalışmaları olmuştur. Ha­yatının son yıllarına kadar devam eden bu çalışmaların her biri ilmihal, siyer, hadis, tasavvuf, evliya menâkıbı, İslâm tarihi, na't, silsilename gibi Türk-İslâm geleneğinde yüzyıllardan beri süregelen tür ve biçimleri daha edebî bir üslûpla ve yeni terkiplerle deneme mahiyetin­dedir. Çöle İnen Nur, Necip Fazıl'ın si­yer geleneği etrafında kaleme aldığı bir eserdir.

Tefrika edilmesi, baskı düzeni ve üze­rinde yaptığı değişikliklerden dolayı Ne­cip Fazıl'ın eserlerinin çoğu gibi karı­şıklık gösteren Çöle İnen Nur, ilk defa Büyük Doğu dergisinde (sy. 57, 6 Aralık 1946) yayımlanmaya başlanırsa da der­ginin kapatılmasıyla yayıma ara verilir. Büyük Doğu yeniden çıkınca yazarın konuya hayatî çapta değer verdiği be­lirtilerek okuyucunun beklemesi istenir. Bu serinin sonuna doğru (sy. 85-87, Mart 1948) tefrikaya yeniden başlanır. Eserin en uzun süreli yayımı, derginin 1949-1951 yılları arasında çıkan III ve IV. se­rilerinde seksen beş tefrika sayısına ka­dar ulaşan neşri olur. Tefrika edilen bö­lümler eserin tamamının ancak dörtte biri kadardır. Bu tefrikasında eser Abdülhakim Arvâsî'ye ithaf edilir ve kitap halindeki baskılarında da aynı ithaf de­vam eder. Büyük Doğu'nun IX. serisin­de (1959) "0 Ki O Yüzden Varız" başlığı ile yeniden yirmi üç sayı daha devam ede­cek tefrikasına başlanır.

Eserin kitap haline gelmesinde de ay­nı karışıklık vardır. 1961'de O Ki O Yüz­den Varız (Kâinatın Efendisinin Hayatı), 1969'da Çöle İnen Nur adlarıyla yayım­lanır. Gerek tefrikalarında gerekse ya­zarının ölümüne kadar yapılmış değişik baskılarında, bölümlerinin terkiplerin­de, ifadelerde zaman zaman değişiklik­ler görülmektedir. O Ki O Yüzden Va­rız, her biri ara başlıkları da ihtiva eden altmış üç fasıldan kurulmuşken aynı ha­cimdeki metin Çöle İnen Nur'un ilk baskısında doksan dokuz, sonrakilerde doksan iki fasıl olarak tertip edilmiştir.

Çöle İnen Nur, Hz. Peygamberin ha­yatını tarihî bir biyografi olarak değil ge­nellikle İslâmî gelenek ve kaynaklardan gelen bilgiler edebî bir üslûpla geliştiri­lerek vücut bulmuş bir eserdir. Müelli­fin pek çok eserinde olduğu gibi bunda da ne metin içinde ne de dipnotu veya bibliyografya yoluyla kaynak gösteril­miştir. 1969 ve 1975 baskılarına ilâve edilen iki kısa "Takdimin ardından "İt­hafa yer verilir. Daha sonra da "Bu Eser" başlıklı yazıda eserini tefsir, hadis, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirerek kaleme aldığını belirten Ne­cip Fazıl, bunun bir ilim değil sanat eseri olduğunu, bundan dolayı kaynak gös­termek endişesinden uzak bulunduğunu beyan eder. Böylece eser bilgi vermek­ten çok inanan insanın Hz. Peygamber'e olan sevgisinde ruhen tatmin olmasını hedef almıştır.

Necip Fazıl Çöle İnen Nur'da yer yer veciz, yoğun ve çarpıcı sıfatlarla zengin­leşmiş bir şiir dili kullanmıştır. Özellikle diyaloglarda, kısa ve özlü vak'aların ifa­desinde, daha önce kaleme aldığı Hal­kadan Pırıltılar'ın diline ve üslûbuna yaklaşmıştır. Eserine uzunca bir "Baş­langıçla giren yazar, temelini "Levla­ke..." hadîs-i kudsîsine dayandırdığı, ya­ratılmış bütün varlıklar adına peygam­beri minnetle övmeye başlar. Derin bir aşk, acz ve günah hissi, şefaat niyazı bu başlangıçta yer yer coşkun bir lirizme ulaşan cümlelerle ifade edilmiştir. Şu­bat 1992'de 11. baskısı yapılan eserin bütünü doksan iki fasılda şu temel konu­larda geliştirilmiştir: Hz. Peygamberin nesebi, yaşadığı dönem ve coğrafya, do­ğumu, çocukluk devri, ticaret ve aile ha­yatı, ilk vahiy, ilk müminler, Mekke mü­cadeleleri, mi'rac, hicret, Medine hayatı, gazveler, Kabe'nin fethi, hayatından ve sünnetinden ibret levhaları, vefatı.

Necip Fazıl Kısakürek'in uzun bir na't karakterinde olan Esselâm-Mukaddes Hayattan Levhalar (İstanbul 1973) adlı kitabı da gerek yapı gerekse muhteva bakımından Çöle İnen Nur'un bir an­lamda şiirleştirilmiş şeklini hatıra getir­mektedir. Özellikle O Ki O Yüzden Va­rız ile (İstanbul 1961) Esselâm gerek fasıl-şiir sayısı (her ikisi de Hz. Peygamberin yaşına telmihen altmış üç), gerekse bu fasıl ve şiirlerden bazılarının ortak baş­lıkları bu benzerliği düşündürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Muzaffer Doğan. "Necip Fazıl Kısakürek'in Eserleri", Suffe Kültür Sanat Yıllığı 1984. İstanbul 1984, s. 233; Mustafa Miyasoğlu. "Çöle İnen Nur", TDEA. II, 165-166.

 M. Orhan Okay, DİA